İnsanlar birbirlerini dolandırmasa, kırmasa, üzmemiş olsa yaşam daha güzel olmaz mı?
İnsanlar birbirlerin malına zarar vermese, çalmasa, kavga etmese güvenlik görevlilerine gereksinim kalır mı?
Hak ve adaleti kişiler kendi yüreklerinde hissederek yaşamış olsalar, dillerinden çıkan güzellikleri yaşama geçirmiş olsalar kavga ve gürültü olur mu?
Esnaf hile yapmamış olsa, müşterisine kar edeceği kadar fiyattan ürünlerini satmış olsa pazarlık denen bir olay yaşanır mı?
Siyasetçi yapabileceği sözleri halka vermiş olsa, verdiği sözleri de en kısa sürede yerine getirmiş olsa siyasetçi eleştirilir mi?
Yöneticiler alt kademelerinde çalışanlarına karşı daha sevecen davranış içerisinde olsa, çalışan personel de görev sorumluluğu ile işini yapmış olsa hizmetlerde aksama yaşanabilir mi?
İnsanlar atıklarını sokak ortasına atmak yerine, poşetlere koyarak veya kapalı şekilde uygun şekilde çöp kutularına koymuş olsalar şehir kirlenir mi?
Daha rahat ve lüks yaşayabilme adına kimse kimsenin üzerinden rant elde etmese, haklarını vermiş olsa çalışma ortamı ve sosyal yaşamda haksızlık ve tatsızlıklar yaşanabilir mi?
Kişileri öfkelendiren, sinirlendiren olayların önünün alınabilmesi için, sonuçta kavgalara dönüşmemesi için kültür ve sanatsal gelişmelerin yoğunlaşması sağlansa, insanlara kitap okumayı, tiyatro seyrettirmeyi ve ahlaklı konuşmayı öğretebilsek, yüreklerine bunları işlemiş olsak huzurlu bir toplumda yaşamış olmaz mıyız?
Tüm bunların yaşanabilmesi zor olmasa gerek. Dilimizle söylediklerimizi hayata geçirebilmekte zorlandığımız için huzursuz bir toplum, mutsuz insanlar olma yönüne doğru gitmekteyiz.
Huzurlu toplum, mutlu insanlar ve yaşanabilir bir kent özlemiyle konuşur, yazarız. Yöneticilerimizden, siyasetçilerimize ve sokaktaki tüm insanlar güzellikleri özler, güzelliklerin yaşanmasını ister. Ne yazık ki bunları hayata geçirebilmek için bir takım nedenler ortaya çıkması ile güzellikler çirkinliğe dönüşüverir.
Olayları inceleyelim, yaşanan üzücü olaylara bakalım. Kavgalar, ölümler ve savaşların altında yatan nedenlere baktığımızda çıkar ilişkilerinin yattığını görmekteyiz.
Komşularımızda yaşanan olaylara bakıyoruz, savaşların neden ve niçinler ini inceliyoruz. Durmak bilmeyen katliamlar, aynı dini taşıyan insanların birbirlerini öldürmeleri, ülkelerin karışması ve insanların perişan hallerine bakıyoruz.
Suriye’den ülkemize gelen insanların yaşantılarını bizim toplumsal yaşantılarımıza uyum sağlamaya çalışmaları sırasında yaşadıkları sıkıntıları görüyoruz.
Çadırkentte kalmayıp kentin çeşitli mahallelerinde kirada kalanların sabahın erken saatlerinde küçücük çocukları ile birlikte çöp bidonlarından atık topladıklarına tanık oluyoruz. Yaz mevsimi geçecek, kışın soğuk günlerinde bu insanların nasıl yaşayacaklarını merak ediyoruz.
Komşularımızda böylesine olumsuzluklar yaşanırken, bizim ülkemizde ne diye kavga, ne diye eleştiriler karşısında diklenmek ve güzeli bulmak ve yaşamak yerine, şiddetten yana tavırlar almak, bunu anlamaya çalışıyorum. Saygılarımla…
