2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi için aday adaylığını açıklayan Abdullah Ekşioğlu ile röportaj
Öncelikle hayırlı olsun bize Cumhurbaşkanı aday adayı olmaya nasıl karar verdiğinizi anlatır mısınız?
Tabii ki halkın iktidardan memnun olmadığı hem ekonomik zorluklar altında ezildiği hem Cumhuriyet’in ilanından bu yana elde ettiği demokratik kazanımların bir bölümünü kaybettiği hem de bir yaşam tarzı dayatması altında ezildiği inkâr edilemez bir gerçekken muhalefetin bir türlü halka umut veremediğini görüyoruz. Kamuoyu araştırmaları iktidarın oylarının düştüğünü ancak muhalefetin oylarının artmadığını gösteriyor.
Muhalefet bloğunun en büyük bölümünü temsil eden 6’lı masa da aday çıkarma konusunda zorluklar yaşayıp, netlik kazanamayınca halkta oluşan yeni bir Ekmeleddin İhsanoğlu ya da Abdullah Gül vakası yaşayabilir miyiz endişesi artmış oldu. 2018’de güçlü bir çıkış yaşayan Muharrem İnce’nin de kendi partisinde demokrasiyi uygulamada çok hassas olmamasını da göz önünde bulundurunca birkaç liderin göstereceği adaya mahkûm değiliz Türk halkı kendi içerisinden de bir aday çıkarabilir demek gerekiyordu. Ben de tam bunu söylemek için aday adayı oldum.
Ama hiç tanınmıyorsunuz, bu adaylık sizce gerçekçi bir adım mı?
Cumhurbaşkanlığı aday adaylığı için yeterince tanınmadığım doğrudur. Ancak seçimlere kabaca 13-14 ay var. Seçimlerden üç ay önce kampanyaların başlayacağını varsayarsak tanınmama sorunumu çözmek için 10 ayım var. Ben projelerimi, eleştirilerimi, önerilerimi sürekli basın bültenleriyle kamuoyuna duyurmaya çalışıyorum. Basın bir cumhurbaşkanı aday adayının açıklamalarına göstermesi gereken hassasiyetin 100’de 1’ini benim açıklamalarıma gösterirse 10 ay içerisinde bu sorunu aşar, kampanyaya diğer adaylarla eşit şartlarda başlayabilirim. Zor ama imkânsız değil. Zaten zor olmasa herkes yapardı.
Bu adaylık sürecinden beklentiniz nedir?
İki senaryoya karşı iki beklentim var. Birinci senaryoda halka ulaşabilirim ve halk da teveccüh ederse cumhurbaşkanı adayı olup seçimlere katılır ve cumhurbaşkanı seçilirim. Bu durumda öncelikle demokrasi çıtasını yükseltir ve ülkemizin zenginleşmesine en fakirden başlarım ki eğer içimizde bir kişi fakirse hiçbirimiz zengin sayılmayız. İkinci senaryo cumhurbaşkanı olamam ve bu süreç cumhurbaşkanı aday adaylığımda kalır o durumda da yöneteceğim süreçle halkın demokrasi beklentisi çıtasını yükseltirim. Yani her iki senaryoda da Türk halkı dolayısıyla ben kazanmış olurum. Bu kaybetme ihtimali olmayan bir süreç.
Sizce ülkemizin öncelikli olarak çözülmesi gereken sorunları nelerdir ve kısaca neler yapılabilir?
Mutfakta bir yangın olduğunu herkes hissediyor. Bu bütün dünyada var biz de etkileniyoruz diye savunulabilecek noktayı çoktan geçti. Yüksek enflasyon, hane halkının satın alma gücündeki düşüş, Türk Lirası’nın değer kaybı ve gıda arzının daralması hükümetin yanlış politikalarının, bilimsellikten uzak gündelik tasarruflarının bir sonucu ama faturasını maalesef vatandaşlarımız ödemek zorunda kalıyor. Aslında sorunları birbirinden ayırarak çözmek de mümkün değil, bütüncül değerlendirmek zorundayız. Ekonomik sorunları sadece para piyasalarındaki geçici tedbirlerle ya da marketleri suçlayarak çözemeyiz.
Üretim maliyetlerimizi düşürmek, çiftçimizi, hayvancımızı desteklemek, üretimde ve enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak zorundayız. Kuvvetler ayrılığının tesis edilmesi her ne kadar siyasi bir sorun gibi görülse de ekonomiye direkt etkisi yadsınamaz. Demokratikleşme de bu bağlamda da ele alınması gereken başka bir gerekliliktir. Öngörülebilir bir piyasayı, hukuk güvencesi ile inşa etmek şarttır. Ayrıca tarım ürünleri ve hammaddelerin işlenmeden ham olarak ihraç edilmesine kota getirilmeli ve ihracatımızda katma değerli işlenmiş ürünlerin payı arttırılmalıdır. Yüksek teknoloji üretimi ve AR-GE ile marka yaratarak ihracatta fiyat rekabeti yerine kalite rekabeti uygulanması da ülkemizin zenginleşmesine katkıda bulunacaktır. Türkiye’yi ucuz iş gücü cenneti olmaktan çıkarıp marka cenneti haline getirmek gerekir. Tabii ki konu uzun ama kısaca ifade etmeye çalışıyorum.
Ayrıca hükümetin dış politikası da tamamen iflas etmiştir. Türkiye bölgesinde bir demokrasi vahası olarak Balkanlar, Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri, Arap ve İslam Dünyası, Avrupa ve diğer ülkelerle ayrı ayrı iş birlikleri geliştirmeli ve bu ülkelerin birbirleriyle ilişkilerinde de köprü olmalıdır. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini tartışmak abestir. İngiltere ne kadar Avrupa ise Türkiye o kadar Avrupa’dır. NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye bir 1. Dünya ülkesidir ve ona göre davranmalıdır.
Sığınmacılar konusunda ise Türkiye’nin kabul edebileceği rakamların aşıldığı çok olmuştur. Esed’in derhal Esad olmasının vakti gelmiştir. Türkiye her sorunu muhatap her ülkenin resmi yönetimiyle görüşüp çözebilecek diplomatik birikime sahiptir. Küstüm konuşmuyorum tavrı gerçekçi bir dış politikanın temelini oluşturamaz. Sığınmacılar, uluslararası anlaşmalar, hukuk da göz önünde bulundurularak derhal insan onuruna yakışır bir biçimde kaynak ülkelere geri gönderilmelidirler.
Çözülmesi gereken sorunlarımız çok. Az önce de söylediğim gibi birini diğerinden ayırmak da mümkün değil çünkü hepsi birbirini tetikliyor ama konu çok uzun şimdilik bu kadarını söylemek yeterli sanırım. Bir sıralama yapmak yerine birçok koldan bütüncül bir dönüşüm hamlesi sorunların çözümü için en doğru yöntem olacaktır.
EYT’liler, atanamayan öğretmenler, öğrenciler, asgari ücretliler için projeleriniz var mı?
Evet toplumun her kesiminden her problemi tek tek ele alıp çözüm formülleri geliştiriyoruz. Bu konularda 9 Nisan’dan bu yana sosyal medya hesaplarım üzerinden çeşitli paylaşımlarda bulunuyorum. Az önce eğer bir kişi fakir kalmışsa hiçbirimiz zenginleşmiş sayılmayız demiştim. Bu sözümde samimiyim çözemeyeceğimiz hiçbir sorunumuz yoktur. Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmek için sadece “ben ya da partim bundan ne kar ederiz” diye değil, “gerçekten bu sorunu nasıl çözerim” diyecek bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.
Mazeretsiz demokrasi diye bir kavram ortaya attınız, bir de arkanızda birileri mi var sizi kim destekliyor?
Anayasamız çok sorunlu olmakla birlikte birçok demokratik hakkın kâğıt üzerinde mevcut olduğunu görüyoruz ancak uygulamada bu demokratik haklar çeşitli mazeretlerin arkasına saklanılarak elimizden alınıyor. İktidara geldiğinde ülkeye demokrasi getireceğini vadeden siyasi liderler kendi partilerinde demokrasiyi işletmediği için samimiyetlerine inanmıyorum. Ben demokrasiyi yarın değil, bugün istiyorum ve mazeretsiz demokrasi istiyorum. Beni kimin desteklediği konusuna gelecek olursak bu ülkede demokrasi güneşi yükselecekse, tarikatların, çıkar odaklarının, dış güçlerin desteğiyle değil, kadın, erkek, genç Türk halkının desteğiyle yükselecek.