19 Nisan, 2024, Cuma
DOLAR32.5741
EURO34.6794
ALTIN2501.8
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Yaşamak ve yaşatabilmek!..

Yaşamak ve umutla geleceğe bakabilmek öylesine zorlanır oldu ki, neresinden baksak işin içinden çıkılmaz olaylara doğru gider olduk.

Ne oldu, neler oluyor bize diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Yaşanan olaylar yürekleri sızlatıyor, akıllara durgunluk veriyor!

Edirne’nin Keşan ilçesinde  55 yaşındaki Hasan U., öz kızı 32 yaşındaki Didem’i bıçaklayarak öldürdükten sonra, derin dondurucuya saklıyor, daha sonra parçalara ayırarak sırt çantası ile ormanlık alana taşıyıp gömüyor. 

Bu evlat cinayetindeki bir iddiaya bakıyoruz. Kısının eve alkollü gelip kendisi ve annesiyle tartıştığı, sonrasında kavganın ilerlemesi sonucunda… işlendiği yönündeki sözleri okuyoruz.

Böyle bir iddia haklılık göstergesi olabilir mi!? Diyelim ki alkol almasına karşı çıkan bir babanın bu amaçla işlediği cinayet, “evladının canını alma yetkisini hangi inanç emrediyor?”diye düşünür insan!

Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde yaşanan aile faciası yine akıllara durgunluk verici türden karşımıza çıkıyor. 60 yaşındaki Hasan A., 59 yaşındaki eşi Hürü’yü, tartışma sonucunda bıçaklayarak öldürüyor. 

Nedir bu öfke, öldürme ile sonuçlanan üzücü olaylar? İnsan düşünürken bile akıllara durgunluk veriyor.

Kütahya’nın Simav ilçesine geliyoruz, burada tek katlı bir evde kömür sobasından çıkan yangında içeride kalan iki engelli çocuğunun birini kurtaran 67 yaşındaki anne Havva İşlek, 30 yaşındaki  oğlu Halil’i çıkarmak için içeriye girdiğinde alevler arasında kalarak can veriyor.

Evlat sevgisi veya kendine hakim olamayarak evladını öldüren iki aile dramını birlikte bu sütunlarda paylaştım sizlerle.

Bir zamanlar sosyal yaşantımızla  örnek gösterilen bir toplum olarak yaşardık. Çalmazdık, çaldırmazdık, haksızlık yapma, izin vermezdik. Bir selamla senetsiz ve kefilsiz borç para alır, gününde de öderdik.

Öyle evlat öldürme, eş öldürme veya baba öldürme gibi cinayetleri de fazla rastlamazdık. Ne oldu da şimdi cinayetlerin şekilleri ve yakınlıkları bile anlaşılamaz durumlarda yaşanır olmaya başladı.

Kendi topraklarımızda ürettiğimiz ürünleri tüketirken, yabancı ülkelere artanını satar ülkemize döviz getirisinde bulunur ve yaşayıp giderdik.

Teknolojinin girmesi, emperyalizmin tekelci yöntemleri sonunda kendimizi dışa bağımlı hale getirir olduk. 

Bir zamanlar tarım ülkesiydik, domates, soğan, arpa, buğday, mısır, baklagil ürünleri ve şekeri dış ülkelere satardık.

Günümüze gelindiğinde ise, saman,  et ürünleri ve soğanı dışarıdan almaya başlar olduk. Bununla da yetinilmeyerek bir zamanlar dışarıya sattığımız ürünleri şimdi dışarıdan alır hale geldik. 

TMO’ne  2019 yılı için  1 milyon ton buğday ve mahlut, ayrı ayrı olmak üzere 700 bin ton arpa ve mısır ithalat kotası tanındı.

Cumhurbaşkanı kararına göre, TMO’ya tanınan ithalat kotası 100 bin ton kuru baklagil ile 100 bin ton pirinci de kapsıyor.  

Yapılacak ithalata ise  gümrük vergisi uygulanmayacak.

Yediğimiz- içtiğimiz ithal olunca, ülkemizde işlenen cinayetler de “ithal  türden” oluyor gibi akıllara geliyor!

Yoksa bizim insanlarımızın aklından böylesi cinayetler geçmezdi diye düşünüyorum.

Aklımızı iyi koruyabilmek dileğimle, saygılar…
 

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar