Son günlerde hava sıcaklığından şikayetçi oluyorduk. Özellikle öğle saatlerinde bunalıma giriyor, sokağa çıkacak durumda olamıyorduk. Aşırı sıcaklar stresi ve sinirsel yaşamı da birlikte getiriyordu.
Önceki gün saatler; 16.00’ya yaklaşırken havanın kararmaya başladığını, ardından gökyüzünden yağmur damlaları düşmeye başladığına tanık oldum. Bu mevsimde gökyüzünden ilk düşen yağmurun damlasını başında saçı olmayanların sezinleyebileceğini düşünerek, caddede yürürken başında saçı olmayanları arıyordum.
Neyse ki yağmur yağacağını iyiden iyiye hissettirdi, başında saçı olanların bile anlayabileceği şekilde yağmur yağmaya başlamıştı.
Bazı insanlar yağmura aldırmadan normal seyrini sürdürürken, bazılarının ise yağmurdan kendilerini korumak için kaçıştıklarını görüyordum. Güneş ve sıcaklık nasıl doğal sayılmalı ise, yağmurun yağması da öyle doğal sayılmalı ve kaçmamak gerektiğini düşünerek gömleğim sırıl sıklam oluncaya kadar çekinmeden yoluma devam ettim.
Havanın sıcaklardan biraz arınmasının yanında benim en çok sevindiğim, yolların kirliliğinin temizlenmesiydi. İnsan olarak yollara ve sokaklara çeşitli atıkları atmaktan kendimizi bir türlü arındıramadık. Her ne kadar Belediyenin temizlik görevlileri kenti temiz tutmak için gece-gündüz ellerinde süpürgelerle çalışsalar da, duyarsız insanlarımızın kirlettiği sokakları temizlemek o kadar kolay olmuyordu.
Ama bu yağış tüm cadde ve sokaktaki kirlilikleri süpürüp bir kenara yığmayı başardı. Sel sularından temizlenen sokak ve caddelere sevinen insan sayısı o kadar çok değildi. İnsanlar yağmurun yağmasını izliyor, oysa kirlettikleri sokakların temizlemesi pek akıllarına gelmiyordu.
Araçlarını günlerce yıkamayan ve toz içinde kalan sürücüler bile yağmurun yağması ile araçlarının yıkandığının farkında değildi. Silecekleri çalışmayan sürücüler araçlarına aylardır bakım yaptırmadıklarını anımsayabiliyorlardı.
Bazı insanlar ise Haziran ayının ortasında bu yağmurun yağmasını garipsiyorlardı. İnsanlar kendilerince değişik yorumlar yapa dursun, kirlenmiş sokakların temizlenmesinde yine yağmur galip gelmişti.
Yağmur sadece insanların kirlettiği sokakları temizlemekle kaldı, kaldırımlara eşyalarını koyarak yayaların yürümelerini engelleyen esnafa da bir ders verdi. Yağmurun yağması ile birlikte esnaf kaldırımdaki eşyalarını içeriye koymaya başlayınca yayalar da kaldırımların kendilerine ait olduğunu bir kez daha öğrenmiş oldu.
Öğrenmiş oldu diyorum, çünkü insanlarımızın çoğu, kaldırımı işgal eden esnafı uyarmadığı gibi, kendi haklarını da arama konusunda duyarsız davranış içinde olduğunu görüyorum. Kaldırım işgali konusunda sadece bazı insanlar mı duyarsız? Yerel gazetelerin birinde köşe yazan meslektaşım, benim kaldırım işgallerini yazmamla ilgili eleştiri yapıyordu. O malum köşe yazarı; “Kaldırımlara eşyalarını dizen gariban esnafı Belediye Zabıtasına ihbar etmeyi gazetecilik sanıyor!” diye beni eleştiriyordu. Eee, Osmaniye’de böylesi gazeteci veya köşe yazarları da olursa, sorunları aktarmak yerine,savunan gazeteciye ne denir; “Ananı belleyen Kadı, neydi o malum gazetecinin adı!?” saygılarımla…