Evet değerli okurlarım, Abdülkadir GEYLANİ hazretlerinin sözleriyle başlam istiyorum. “HER KALP KENDİ İÇİNDEKİ ÇİÇEĞİN KOKUSUNU DIŞARI VERİR.” İnsan olacaksan, hiç ağlayıp sızlamadan dünyayı sırtında taşıyacaksın, hayat böyle!
Sor bakalım yüzünü okşayan o tatlı esintiye, her yanı yakıp yıkan o deli fırtına neyin nesi olur? “Hasretin ne kadar büyükse” dedi meczup, “gönlün o kadar büyük.”
Kırılarak bazen paramparça, olduk kah ağladık kah güldük. Belki duygularımızı kalbimize gömdük . Tomurcuk olmadan gül olduk solmasın diye koruduk dikenleri canımızı acıta acıta susmanın ardından ya sabır. Herkesin derdi başka. Kimi cebindeki son parayla karnını doyurma derdinde, kimisi de bugün ne giysem diye düşünmekte. Kimsenin kimseden haberi yok aslında. Herkes kendini düşünmekle geçiyor ömrünü. Yarınını düşünmeden ve daha da kötüsü şükür bile etmeden. Ne zaman bu kadar duyarsız olduk ki bizler?
KİMİNİN EKMEYİ BAYAT, KİMİNİN PIRLANTASI UFAK. diye geçti bu ömür.
Tam bir mutluluk yoktur bu hayatta. Kime sorsan hep bir şeyler yarım, hep bir şeyler eksiktir. Yarım bir battaniye gibidir hayat. üstünü çekersin ayakların üşür, ayaklarını çekersin kolların üşür, ne tarafı çekersen çek, hep eksizik hep şükürsüz.
PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK HALİMİZ?
Pırlantalar ellerde, altınlar kollarda markalı eşarplar başlarda. Efendiler çarşıda pazarda, kafelerde nargile ile keyifte. Kıyametse yollarda. Düne kadar sığmadığımız evlerde hapiste gibiyiz. Kahveler çaylar peşpeşe içilmekte
stres ise üst safhada gitmekte.
Demekki bu dünya fani
Nakarat;
Unutmaki dünya fani.
Veren allah alır canı.
Ben nasıl unuturum seni.
Can bedenden çıkmayınca.
Barış MANÇO’yu rahmetle anıyorum.
Mekkennin komşusu