28 Mart, 2024, Perşembe
DOLAR32.3282
EURO35.0838
ALTIN2297.4
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Tesadüf olabilir mi!?

Kişiler; çalıştıkları mesleğinde yaşadıkları olumsuzlukları dile getiremiyor, tepki vermiyorsa, işte tehlikenin seslerini hafiften sezinleyebilirsiniz!

İşçisi, memuru, doktoru, akademisyeni, eğitimcisi ve de gazetecisi görevlerinde yaşadıkları olumsuz olaylar karşısında tepkisiz kalıyorsa ‘mutlaka bildikleri var’denilebilir mi?

Bizim meslektekilerin görevi; diğer meslektekilerin, hatta işsiz vatandaşın sorunlarını tepkilerini gündeme getirmek, çözüm yollarını yetkililere anlatma sorumluluğu taşımaktadır.

Son yıllarda yazılı, sesli ve görsel medyaya baktığımızda; halkın sorunlarını dile getirenlerin sayısı elin parmakları kadar bile kalmadı. Neyi yazıp çizdikleri, neleri anlattıkları veya hangi haberi ön plana çıkardıklarını gördüğümde ise mesleğimiz nereye gittiğini aklımı kaçırırcasına düşünmeye başlar oldum.

Sokaktaki vatandaş gelip sıkıntısını anlatıyor, gerçekten önemli bir sorun olduğunu görüyorsunuz ancak; vatandaş fotoğraf çektirmekten veya adının verilmesinden çekiniyor! Hayırdır diye düşünüyorsunuz, vatandaşın endişe ve korkusunu anlamaya çalışıyorsunuz ve haber özelliklerine uymadığı için gündeme getirmiyorsunuz. 

Halkın böylesi çekingen, duyarsız ve ilkesiz hareketleri nedeniyle medya çalışanları da kendilerine göre farklı yönlere kaymaya başlıyor! Bir de karşınıza çıkacak olan ‘patronun koydukları ilkeler’ göz önüne geldiğinde medya çalışanı asli görevi yerine “sulandırılmış bira gibi” haber yapmaya başlıyor!

Değişik mesleklerde çalışanların şu veya bu şekildeki sıkıntılarına karşı tepki veremeyişlerini anlarım, ama bizim meslektekilerin bazılarının ‘halktan yana tepkisiz’ kalmalarına anlam veremiyorum. Bazılarının diyorum, çünkü bir çok meslektaşım patronlarının habercilik çizgilerine göre görevlerini yapmak zorunda bırakıldıklarını için orasını ekmek parasına bırakıyorum.

Bir şehirde önemli bir olay olmuşsa bunu gündeme getirmek medya çalışanının kamuoyu ile paylaşması görevidir. Haberin değerlendirilmesi ise medyadaki sorumluların süzgeçlerine göre değerlendirilebilir.

Ancak, bir şehirde önemli bir olay yaşanıyorsa, bu haberi görmezden gelmek, yok saymak, hele de olay yerine gelindiği halde gündeme getirmemek ‘basın etiği’ açısından, bence “terbiyesizliktir!”

24 Temmuz; Basında sansürün kaldırılışının 109. yıldönümü. “Gazeteciler ve Basın Bayramı”nı kutlamamız ve önemsememiz gerekiyordu. 24 Temmuz  aynı zamanda Lozan antlaşması’nın 94. yıldönümüydü.

Bu tarih; Atatürk’ün komutasındaki Türk ordusunun 9 Eylül 1922’de Anadolu’yu işgal eden Yunan’ı İzmir’de denize dökmesi olayını anımsatıyordu. Bu askeri zaferin 24 Temmuz 1923’te, İsviçre’nin Lozan şehrinde yapılan antlaşmanın imzalanması olayını vardı.

İşte tamda böylesi bir günde; Cumhuriyet gazetesi’nin yazar, çizer ve yöneticilerinden oluşan 12’si tutuklu, 19 sanık 267 gün  sonra duruşmaya çıkarıldı.

Duruşmaya gelen Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının çocuklarına bile sarılıp öpmesine bile izin verilmemesi ve kelepçelenmesi olayını bir kenara bırakıyorum. Hatta; Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının “Fetö” olayları ile ilişkilendirilmesi de okurlarımın yorumuna bırakıyorum. 

Ancak, Gazetecilerin yargılanma tarihinin; 24 Temmuz gününe alınmasının tesadüf mü, bilinçli mi yapıldığını merak ediyorum! 

Bu olayın meslektaşlarımızın gazetelerine yansımasına baktığımda ise yine yüreklerim burkuldu! 

Meslektaşları’nın bile haberini yapmayan veya onların haberini yaparken; “Vatan haini(!)” diyerek yorumlayanların türediği ülkemizin geleceğinden kuşkuluyum dostlarım. Mutlu günler dileğimle…
 

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar