25 Nisan, 2024, Perşembe
DOLAR32.5065
EURO34.9715
ALTIN2431.9
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Telgrafın telleri…

Yıllar öncesine götürmek istiyorum sizleri. Özel radyo öve televizyonların yayında olmadığı yıllara gitmek istedim birden.


Hani o siyah beyaz ekranda izlediğimiz haber bülteni ve filmler. Sinemaya bile beyaz perde denildiği yılları anımsayın, kafanızda o yılları canlandırın.


Evin bir köşesinde kocaman bir radyo vardı, haber bülteni geldiği saatlerde aile bireyleri pür dikkat suskunluğu yaşar, TRT Çukurova radyosundan haberleri dinlerdik.


TRT televizyonu  ile TRT Çukurova radyosundan başka yayın izleyemez, dinleyemezdik. Köyde birkaç evde televizyon bulunurdu, Yılmaz Güney’in filmi varsa o gün televizyonlu evin odası dolduğu gibi, pencerenin önüne balık sırtı durup filmi izlemeye çalışırdık.


TRT Çukurova radyosunun istek programı vardı, postaneden gidip bir kart alır, üzerine isteğimizi yazar postaya verirdik. Ardından istek saatini iple çeker, adımızın söylendiğini duymak ayrı, isteğimiz eseri dinlemek ayrı bir heyecan verirdi bizlere.


Bir gün radyodan istediğim eseri dinlerken babamın pür dikkat bana baktığını fark ettim. Radyodan nasıl istek istediğimi sordu, ben de anlattım. Babam kendisi için de bir türkü istememi söyledi bana. Postaneye gelip babamın istediği; “Telgrafın tellerine kuşlar mı konar, insan sevdiğine böyle mi yanar?” türküsünü istekte bulundum.


İstek saati geldiğinde evde radyoyu dinliyoruz, isteğimizi dinlerken babam da mırıldanıyor, sanatçıya eşlik etmeye çalışıyordu.


Ertesi günü köyde babamı görenler; “Telgrafın tellerine kuşlar mı konar?”tümcesini söyleyip babamla şakalaştıklarını duydum.


Ne zaman radyodan bu türkü çıksa hep babam aklıma gelir. Ne zaman bu türküyü duysam köyde babamla yapılan şakalaşmaları anımsarım.


Dün özel bir radyodan bu türküyü dinlerken yine babamı anımsadım. Sonra köyüm geldi aklıma. Babamla o gün şakalaşan insanlardan kaç kişi yaşıyordu şimdi köyümde diye düşündüm. Türküyü sessizce ve pür dikkat dinlerken, o yıllara gitti düşüncelerim.


“Telgrafın tellerine kuşlar mı konar, insan sevdiğine böyle mi yanar?”


Telgrafın telleri yok şimdi, uydu yayıncılığı başladı. Parmaklarımızın ucunda şekilleniyor şimdi mesajlar, telefon ise insanların cebinde dolaşır oldu. Babam bugünleri görseydi veya o yıllarda bu günkü teknolojiyi tahmin edip anlatsaydım, kendisiyle şaka yaptığımı sanar ve kızardı.


Telgrafın tellerine kuşlar konmuyor artık. Sığırcık kuşları sıralanırdı elektrik tellerinin üzerinde. Şimdi sığırcık kuşlarını da göremez olduk.


Telgrafın tellerine kuşlar konmuyor, insan sevdiğine de öylesine içten yanmıyor artık. Sevdalar da kısa süreli olmaya başladı, sevdalar uğruna canını vermek ise Kerem ile Aslı’nın, Arzu ile Kamber’in yaşantılarındaki efsanelerin kitap sayfalarında kaldı.


Hani bizim bu yörede yaşandığı söylenen, filminin de yine bizim yörede çekimlerinin yapıldığı “Ala geyik” hikayesini anımsayın.Sevdiği kızla evlenen erkeğin, gerdek gecesi gelinlik içinde sevdiğini bırakıp silahını alarak “Geyik” sesini duymasıyla avlanmaya gittiği sevdalar nerede şimdi?


Telgrafın tellerine kuşlar konmuyor, insanlar sevdiğine öyle içten yanmıyor artık. Günü birlik yaşamaya alıştırıldığımız bir yaşam sürecinden geçiyor, okumuyor, sadece okunanları izleyen bir toplum haline geldik.


Ne zaman kendi gözlerimizle okur, kendi düşüncelerimizle yorumlar, kendi dilimizle konuşursak; o zaman sevmenin ve sevilmenin güzelliğine yeniden döneriz. Saygılarımla…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar