160x600
28 November, 2025, Friday
DOLAR 42.2631
EURO 49.0719
ALTIN 5726.6
Emiyra BAYRAK

Emiyra BAYRAK

Mail: emiyra@medyagazete.com

Sevr Dağı ( غار ثور )

   Hz. Peygamber’in hicret esnasında üç gece gizlendiği, Kur’ân-ı Kerîm’de zikri geçen mağara...

Mağaranın bulunduğu Sevr dağı Mescid-i Harâm’a güneydoğu yönünde yaklaşık 4 km. uzaklıktadır. Sevr mağarası dağın zirvesine yakın bir yerde, Mekke tarafına bakan yamacında büyük bir kayanın altında kalan boşluk şeklinde doğal ve küçük bir mağaradır. Mağaranın biri batı, diğeri doğu tarafında iki girişi bulunmaktadır. Resûl-i Ekrem’in girdiği batı yönündeki giriş dar olup zeminden biraz yüksektedir. Doğu yönündeki giriş ise insanın rahatlıkla girip çıkabileceği büyüklüktedir. Günümüzde Mekke’de yerleşim Sevr dağının kuzey eteklerine kadar ulaşmıştır. 

Müslümanların Yesrib’e (Medine) hicret etmesi üzerine Hz. Muhammed’in de oraya gidip onların başına geçmesinden endişe duyan bazı müşrikler Dârünnedve’de toplanarak Resûlullah’ı öldürme kararı alırlar. Onu Kureyş oymaklarından birer gencin katılacağı bir grup öldürecek, böylece Hâşimoğulları’nın kan davasına kalkışması önlenecekti.

Suikast kararından haberdar olan Resûl-i Ekrem hemen hicret hazırlığına başladı; öğle sıcağında Hz. Ebû Bekir’in evine gitti ve orada hicret planı hazırlandı. Bunun için Mekke-Medine yollarını iyi bilen bir kılavuz tutuldu ve onunla, yolda binilecek develeri üç gün sonra Sevr dağının eteğine getirmek üzere anlaşmaya varıldı. Evine dönen Hz. Peygamber, kendisini öldürmek için evini saracak müşrikleri yanıltmak amacıyla Hz. Ali’yi yatağına yatırdı. Karanlık bastıktan sonra evinden ayrılıp tekrar Hz. Ebû Bekir’in evine gitti. Gece yarısı Hz. Ebû Bekir’le birlikte evin arka kapısından gizlice çıkarak Sevr dağına tırmanıp buradaki mağarada gizlendiler.

Resûl-i Ekrem’in geçici gizlenme yeri olarak Medine yol güzergâhında bulunmayan Sevr mağarasını seçmesinin sebebi peşine düşecek müşrikleri şaşırtmak istemesiydi. Çünkü müşrikler hicret için yola çıktığını anladıklarında onu daha çok Medine’ye giden yol güzergâhında arayacaklar, Mekke’nin güneyine giden yollar üzerinde fazla durmayacaklardı. Böylece hem yoğun takipten kurtulacak hem de takip işinin yavaşlamasına kadar zaman kazanacaktı. 

Hz. Peygamber’i öldürmek maksadıyla evini saran seçilmiş müşrikler evinde olmadığını öğrenince bütün çevreyi aramaya başladılar ve etrafa haberciler göndererek onların başına ödül koyduklarını duyurdular. Daha ziyade Medine tarafındaki yollarda arama yaparken bir grup da iki iz sürücünün rehberliğinde onların gizlendiği mağaranın ağzına kadar geldi.

Bu sırada endişeye kapılan Hz. Ebû Bekir, “Ey Allah’ın resulü! Eğilip baksalar bizi görecekler” dedi. Resûlullah, Allah Teâlâ’nın kendilerine yardım edeceğini söyleyerek onu teselli etti. Mağarada yaşanan bu an Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmaktadır: “Eğer siz ona yardım etmezseniz ona Allah yardım etmiştir:

Hani kâfirler onu iki kişiden biri olarak çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına, ‘Üzülme, Allah bizimle beraberdir’ diyordu. Bunun üzerine Allah ona -sükûnet sağlayan- emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı; Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir” (et-Tevbe 9/40). Allah Teâlâ’nın resulünü koruyacağı muhakkaktı; nitekim etrafı inceleyen müşrikler mağaranın içine bakmadan dönüp gittiler. Mağarada Hz. Peygamber tarafından teselli edilen Ebû Bekir bu özel durumu sebebiyle Türk ve İran edebiyatlarında “yâr-ı gār” (mağara dostu) ifadesiyle anılmıştır. 

Resûl-i Ekrem ve Hz. Ebû Bekir, Sevr mağarasında üç gece kaldılar. Bu üç geceyi Ebû Bekir’in oğlu Abdullah da onlarla birlikte geçirdi. Yapılan plan gereği Abdullah sabaha doğru yanlarından ayrılıp Mekke’de gecelemiş gibi davranıyor, müşriklerin arama faaliyetleriyle ilgili haberleri akşamleyin onlara ulaştırıyordu. Hz. Ebû Bekir’in çobanı Âmir b. Füheyre otlattığı koyun sürüsünü akşamları mağara tarafına sürüyor, sabahleyin Abdullah mağaradan ayrılınca onun peşini takip ederek sürüsünü oradan uzaklaştırıyordu.

Böylece hem onlara içecekleri sütü sağlıyor hem de Abdullah’ın ayak izlerini kaybettiriyordu. Üçüncü gecenin sabahında kendisine önceden emanet edilen develeri mağaranın yakınına getiren yol rehberi Abdullah b. Uraykıt ve Âmir b. Füheyre ile birlikte Yesrib’e doğru yola çıktılar (1 Rebîülevvel / 13 Eylül 622). 

Hadis ve siyer kaynaklarında Resûlullah ile Hz. Ebû Bekir’in mağaraya gece ulaştıkları, Ebû Bekir’in Resûlullah’tan önce mağaraya girip içeride zararlı hayvan bulunup bulunmadığını kontrol ettiği, daha sonra da Resûlullah’ın girdiği kaydedilir.

Ayrıca Hz. Ebû Bekir’in üzerindeki örtüyü parçalara ayırıp mağaradaki zararlı böcek yuvalarını tıkadığı, ancak bezler yetmediği için son deliği topuğu ile kapatmak zorunda kaldığı, ardından mağaraya giren Hz. Peygamber’in başını Ebû Bekir’in dizine koyarak uyuduğu, topuğu delikteki bir yılan tarafından ısırılan Ebû Bekir’in acıdan göz yaşı döktüğü, yanağına dökülen göz yaşlarından uyanan Resûl-i Ekrem’in onu tedavi ettiği, müşriklerin eğilip bakmalarını engellemek için bir örümceğin mağaranın girişini ağ örerek kapattığı, mağaranın girişinde bir ağacın bittiği, bir çift yabani güvercinin orada durduğu veya yuva yaparak yumurtladığı şeklinde rivayetler varsa da bu rivayetlerin bir kısmı çeşitli açılardan eleştirilmiştir (Zehebî, III, 307; İbn Kesîr, III, 180, 182; İbn Hacer, IV, 388; M. Nâsırüddin el-Elbânî, III, 260-264). 

YILANIN AŞKI

Peygamber Efendimiz (SAV) hicret edeceği gece gizli bir yerde saklandıktan sonra ertesi gün ıssız bir anda sevgili arkadaşı Ebû Bekir’in evine doğru geldi. Mekke’li kafirlere yakalanmamak için çeşitli tedbirler alan Hazreti Ebu Bekir yanına beş bin dirhem de para aldı ve Peygamber Efendimiz (SAV) ile birlikte Safer ayının yirmi yedinci Pazartesi gecesi evin arka penceresinden çıkarak Sevr mağarasına yöneldiler. Sanki ayak parmakları üzerinde yürüyorlardı. Bazen de Ebû Bekir ileri geri sağa sola gidiyordu. İzler kendilerini takip edecek kafirleri şaşırtsın ve nereye gittikleri belli olmasın diye böyle yapıyordu.

Gözü dönmüş kâfirler Peygamber Efendimiz’in yerinde Hazreti Ali‘yi bulunca her tarafı didik didik aramaya başladılar. Vaziyet anlaşılmıştı. Efendimiz Ebû Bekir’i de alarak gitmişti. İz takibinde şöhretli Ebû Kürz’ü buldular. Sevr mağarasına yaklaştıklarında Peygamberimizin ayakkabısı parçalanmış mübarek ayağı kanıyordu. Hazreti Ebû Bekir Kâinatın Sultanı’nı sırtına alarak mağaranın kapısına kadar getirdi. Ay her tarafı gündüz gibi aydınlatıyordu. Hz. Ebû Bekir Peygamber Efendimiz’den (SAV) müsaade isteyerek mağaraya önce kendisi girdi. Maksadı yılan çiyan gibi haşerat varsa onları zararsız hale getirmekti.

Mağaranın içinde her hangi bir haşerat görünmemekle beraber duvarlarda yılan delikleri vardı. Ebu Bekir (ra) gayet iyi bir kumaştan dikilmiş olan gömleğini hemen üstünden çıkartıp parçalayarak bu delikleri tıkamaya başladı. Az sonra bütün delikleri tıkamış fakat yere yakın noktadaki birine çaput yetmemişti. Bu son deliği de ayak tabanı ile kapattıktan sonra Resulullah’ı içeriye davet etti. Çok yorgun düşmüş olan Sevgili Peygamberimiz arkadaşının dizine başını koyarak uyumaya başladı. Efendimiz (SAV) uyurken bir yılan dışarıya çıkacak başka hiçbir delik bulamayınca içeriden Hazreti Ebû Bekir’in ayağını soktu.

Ebû Bekir’in canı öylesine yandı ki kendini ne kadar sıktıysa da zehirin etkisinden göz yaşlarını tutamadı. İstemeden akan damlalardan bir ikisi de Efendimizin mübarek yüzünü ıslattı. O hemen uyandı ve mağara arkadaşına niçin ağladığını sordular. – “Yılan” dedi Hazreti Ebu Bekr. “Ayağımı yılan soktu ya Resulallah!” Resulullah sallallahu Teala aleyhi ve sellem “Onunla benim aramı aç, bırak çıksın” buyurdu.

O an Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anh mübarek ayağını delikten çekti. İçeriden görünüşü hüzün ve gam veren zehirli bir yılan çıktı. Fahr-i alem sallallahu Teala aleyhi ve sellem: -“Ey utanmaz yılan! Benim mağara arkadaşımı ve esrarıma vakıf olanı, Allah Tealadan korkup, benden haya etmedin mi, ayağını sokarak eziyet ettin?” diyerek hitab edip azarlayınca, yılan cevaba kadir olup dedi ki: 

Ya muhammed Senin aşığın sadece insanlar değildir. Belki hayvan zümresinden kuşlar, yılanlar, karıncalar, cemaline aşıktır. Hatta ben kulun, birçok yaşlı, gözü nemli kendi cinsimiz olan büyüklerimizden yüksek vasıflarınızı dinleyip, ışık saçan yüzünüzü görmeğe müştak ve hayran ve kendinden geçmiş, şaşkın şekilde ağlayarak, mal ve mülkünü terk edip aşık divanen olmuştum.

Bu mağarayı şereflendireceğini öğrenmiştim. Onun için nice zamandan beri, bu sıkıntılı mağarada gece-gündüz demeyip, yolunuzu bekliyordum. Böylece, sizin buraya teşrifiniz ile ayrılık acısına ve içimdeki derde merhem edeyim. Çünkü en mesud bir zamanda, bu karanlık mağarada, arkadaşın (mağaraya girince), sabah güneşi gibi zahir olup, devlet güneşim doğdu. Amma ne var ki arkadaşın yine perde oldu. Bu sebeble, korku ve haya ben kulundan kalkıp, zaruri olarak, bu küstahlık benden vaki oldu” diye özür dileyince, Seyyidü’s Sakaleyn, dünya ve ahirette bulunanların şefaatçisi, yılanın özrünü kabul etti. Sevgili Peygamberimiz yaraya tükrüklerinden birazcık sürdüler; acı derhal dindi. 

“Ya Habib-i Rahman! Ey insanların ve cin’nin Peygamberi! Senin aşığın sadece insanlar değildir. Belki hayvan zümresinden kuşlar, yılanlar, karıncalar, cemaline aşıktır. Hatta ben kulun, birçok yaşlı, gözü nemli kendi cinsimiz olan büyüklerimizden yüksek vasıflarınızı dinleyip, ışık saçan yüzünüzü görmeğe müştak ve hayran ve kendinden geçmiş, şaşkın şekilde ağlayarak, mal ve mülkünü terk edip aşık divanen olmuştum. Bu mağarayı şereflendireceğini öğrenmiştim.

Onun için nice zamandan beri, bu sıkıntılı mağarada gece-gündüz demeyip, yolunuzu bekliyordum. Böylece, sizin buraya teşrifiniz ile ayrılık acısına ve içimdeki derde merhem edeyim. Çünkü en mesud bir zamanda, bu karanlık mağarada, arkadaşın (mağaraya girince), sabah güneşi gibi zahir olup, devlet güneşim doğdu. Amma ne var ki arkadaşın yine perde oldu. Bu sebeble, korku ve haya ben kulundan kalkıp, zaruri olarak, bu küstahlık benden vaki oldu” diye özür dileyince, Seyyidü’s Sakaleyn, dünya ve ahirette bulunanların şefaatçisi, yılanın özrünü kabul etti. Sevgili Peygamberimiz yaraya tükrüklerinden birazcık sürdüler; acı derhal dindi.

Bu esnada Ebu Kürz ve peşindeki insanlar Sevr Mağarasına çıkan izleri tesbit etmiş geliyorlardı… Mağara ağzına gelen bir örümcek çok kısa bir zamanda kapıyı ağları ile tamamen örttü. Sonra bir güvercin bu ağlara hemen bir yuva yaptı; yuvaya yumurtladı ve üzerine yattı. Ve kapının önünde âniden bir ağaç yükseliverdi.

Derken Allah düşmanları yirmi metre kadar yaklaştıklarında sesleri işitilmeye başlandı. Sesler yaklaşınca Hz. Ebû Bekir çok üzüldü ve göz yaşlarını tutamadı. Peygamberimiz (SAV): “Niçin ağlıyorsun?” deyince: “Ya Resulallah! Korkum kendim için değil. Şayet size bir zarar gelirse İslâm dîni mahv olur.” Efendimiz Hz. Ebu Bekir’i teselli ederek: “Hayır üzülmeyin ya resulallah Allah bizimle beraberdir.” dedi.

Hz. Ebu Bekir tekrar: “İşte mağaranın ağzına dayandılar; eğilseler bizi görecekler.” deyince Peygamber Efendimiz (SAV): Allah’a karşı büyük bir tevekkül içinde Rabbinin korumasından en ufak bir ümitsizliğe düşmeden arkadaşına cesaret veriyor ve: “Üçüncüsü Allah olan iki dosta kimse zarar veremez.” diyordu. Ebu Kürz şaşkın ve neş’esi kaçmış bir şekilde: “İzler buraya kadar. Ya yere girdiler ya da göğe uçtular. Garip çok garip!.” deyince biri: “Ee! Belki içerdedir… diye fikir yürüttü.

Bunun üzerine Ümeyye bin Halef şöyle dedi: “Dediğin söze bak! Güvercin biz yaklaşırken uçtu. Yumurtaları da yuvada sapasağlam. Bu örümcek ağı belki Ebû’l-Kâsım’ın doğumundan evvel bile vardı. Şayet mağaraya girmiş olsalardı ağ bozulmuş yumurtalar da yere düşmüş olurdu.” Bütün hepsi ayaklarının altında yuvarlanan taşlarla birlikte çekip gittiler. Kâfirlerin bütün ümidleri kırılsın ve aramaktan vazgeçsinler diye Peygamber Efendimiz (SAV) mağarada üç gün üç gece daha kaldılar.

Mağaradan sağ salim çıkabilecekleri fikrine sahip olduklarında Efendimizin talimatı ile Âmir ve Abdullah adında iki sahabi birer deve getirdiler. Bir deveye bu ikisi binerek yol göstermek için öne düştüler; diğerine de Peygamberimiz binerek arkasına da Hz. Ebû Bekir’i aldı ve Medine’ye doğru hicretlerine devam ettiler. 

SEVR DAĞI VE MAĞARASI

Efendimiz Aleyhisselam’ı bağrına basan Mekke’nin iki incisinden birisi de Sevr Dağı’dır. Hac turları ve umre turları ile gelen ziyaretçiler tarafından, kafileler halinde akın akın gidilen bu dağ, Kâbe’ye yaklaşık 5 km uzaklıktadır.

Sevr Dağı, irili ufaklı birçok tepeden oluşan sarp bir dağdır. Uzaktan bakıldığında şekil itibarıyla boğayı anımsattığından, Mekkeliler tarafından Sevr adıyla anılmıştır.  Sevr Dağı’nda irili ufaklı birçok mağara vardır ki bunlardan bir tanesi Efendimiz Aleyhisselam’ı ağırlamakla şereflenmiş, Sevr Mağarasıdır. Hac ve umre turları ile gelen ziyaretçiler, asırlarca bu mağaraya gelerek Efendimiz aleyhisselam’ın kokusunu duymaya çalışmaktadIrlar. ..Efendimiz aleyhiselam’ın mübarek teninin değdiği bu kutlu mağarada dualar etmek için çıkılmaktadır. Rabbim  ziyaretlerimizi kabul eylesin.

MEKKENİN KOMŞUSU .

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar