Evet değerli okurlarım. Kafamızı karıştıran en bük meseledir İMSAK VEYA İMSAKİYE
Onun bunun benim sözlerimle olucak şey değildir bunun açıklaması evet ayeti kerimeler ve hadisi şeriflerle yaptığım çalışmaya kulak verelim lütfen.
Cenab-ı Hakk bize Zümer suresinin 36 ncı ayetinde aynen şöyle soruyor:
Allah kuluna yetmez mi Hiç yetmez olur mu Elbette yeter! Ama şu ölçüyü kaçırmışlar olmasa!
Şu Rabbimizin emirleri ayeti şeriflerle açıklanmışken birbaşkalarına gerek varmıdır?
Yüce Rabbimiz onların halini bize şöyle anlatıyor:
“Seni O’ndan (Allah’tan) başkasıyla korkutmaya çalışıyorlar!"
Evet, hem kendileri Allah’tan başkasından korkuyorlar hem de herkesi Allah’tan başkasıyla başka hükümlerle oyalıyorlar.
Oysa herşey apaçik ortata değilmi Ayetlerle amenna.
Bakara suresi 187. ayette geçen "Beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için..." hususunu açıklar mısınız? Kutuplardaki insanlar nasıl oruç tutacak?
"Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için. “
Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün." (Bakara, 2/187).
Beyaz ve siyah ipliğin görünmesinden maksat, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayrılmasıdır.
Rivayete göre bu ayet ilk indiğinde "mine'l-fecr (fecirde, fecirden)" ilâvesi yoktu. Oruç tutacak olanlar bir ayağına siyah, diğerine beyaz iplik bağlar. Sahurda, bunları açıkça görünceye kadar yemeğe ve içmeye devam ederdi. Cenâb-ı Hak, iplik örneğinden "gece ile gündüz"ün kastedildiğini bildirmek üzere, tan yerinin ağarması anlamında, "mine'l fecr" ilâvesini indirdi.
Hz. Peygamber (asm) de iplik örneğinden gece ile gündüzün kastedildiğini açıklamıştır. Adiy b. Hâtim (ö. 60/680'den sonra) (r.a.)'dan şöyle dediği nakledilmiştir:
"Yukarıdaki ayet inince, bir siyah, diğeri beyaz iki tane ip alıp, bunları yastığımın altına koydum. Sahurda bunlara bakıyor, birbirinden ayırdedilecek kadar tan yeri ağarınca yemeği içmeyi bırakıyordum. Sabah olunca, Resulullah (s.a.s)'a gidip yaptığım şeyi ona haber verdim. O, şöyle buyurdu:"
"Senin yastığın ne kadar da büyükmüş! Ayette kastedilen, gündüzün beyazlığı ve gecenin siyahlığıdır. Bunları bir yastığın altına nasıl sığdırırsın'!" (Buhârî, Savm, 16).
Oruca başlama vakti olan imsak, aynı zamanda sabah namazının kılınma vaktinin başlangıcını teşkil eder. Yani oruca başlarken sabah namazının vakti de girmiş bulunur. İmsak vaktini bildiren delil, şu hadislerdir: Abdullah b. Ömer (ö.74/693) şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Bilâl ezanını gece okuyor. Abdullah ibn Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyiniz, içiniz."
Hadisi nakleden kişi der ki: İbn Ümmi Mektûm gözleri görmeyen bir kimse idi. Kendisine; "sabah oluyor" denmedikçe ezan okumazdı."
Hz. Bilâl'in ezanı, sahur yemeği yiyenleri uyarmak, İbn Mektûm'un ezanı ise imsakı ve sabah namazının vaktini bildirmek üzere okunan ezanlardır. Bunlardan ilki fecr-i kâzibte (yalancı fecir), diğeri fecr-i sadıkta (gerçek fecir) okunmuştur.
Hanefi mezhebinin ağırlıklı görüşüne göre, diğer namazlarda vakit girmeden ezan okumak caiz olmadığı gibi, fecirde sabah namazı vakti girmeden de ezan okumak caiz değildir. Hz. Bilâl'in vaktinden önce ezan okuması, namaza davet için değil, uykuda olan uyansın, oruç tutacak olan sahûrunu hemen yesin, gece namazında olan kısa kesip vitre başlasın içindir (ez-Zebidî, Tecrîdi Sarih, terc. Ahmed Naim, Ankara 1983, II, 581). Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'ten nakledilen şu hadis imsâkın başlangıcını daha belirli hale getirir. Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Bilâl'in ezanı hiçbirinizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü O, henüz gece iken ezan okur. Amacı da gece namazı kılmakta olana sabahın yaklaştığını bildirmek, uykuda olanınızı uyandırmaktır."
İmsak vakti olan fecir başka bir olay olup şöyledir: "Hz. Peygamber burada, parmaklarını yukarıya kaldırıp; aşağıya doğru dikmiştir. Sonra da şehadet ve orta parmaklarını üst üste bindirip sağa sola uzatmak suretiyle işaret yapmıştır."
Hz. Peygamber (asm)'in parmaklarıyla yaptığı ilk işaret “fecr-i kâzib'i tarif içindir”
Çünkü, sabaha karşı doğu ufkunda beliren aydınlık yukarıya doğru gittikçe incelerek yükselir. Bir süre sonra bu aydınlık kaybolduğu için buna fecr-i kâzib (yalancı tecir) denilmiştir. Buna fecr-i evvel denildiği gibi, şekline de "mustatîl aydınlık' denir. İkinci işaret ise; bütün doğu ufkuna yayılan fecr-i sâdık'ı belirler. Buna, fecr-i sânî (ikinci fecir) denildiği gibi, şekline de "musta'rız aydınlık" adı verilir (bk. ez-Zebîdî, a.g.e, II, 586).
Kur'an-ı Kerîm'de seher vaktinde, istiğfar edenler övüldüğü gibi (Âli imrân, 3/17), Hz. Peygamber (asm) tarafından sahura kalkılması teşvik edilmiştir. Hadislerde şöyle buyurulur:
"Sahur yapınız. Şüphesiz sahurda bereket vardır."
Diğer yandan sahurun geciktirilmesi, iftarın ise acele yapılması istenmiştir (Nesaî, Sıyam, 23, Ahmed b. Hanbel, V,
MEKKENİN KOMŞUSU