20 Nisan, 2024, Cumartesi
DOLAR32.5095
EURO34.7826
ALTIN2499.5
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Leylek bebek getirdi!..

Bir sabah yatağımdan uyandığımda, evimizin odasında bebek sesi geliyordu. Odaya girmek istedim, önce babam kapıda engel oldu, gözucu ile içeriye bakarken anamın kucağında bir bebek gördüm.

Ne olduğunu anlamak için babama sorarken bile çekiniyor, korkuyordum. Babam evden gidince anamın yanına gelerek kucağında ağlayan bebeği nereden aldığını sordum. Anam gayet sakin bir şekilde; “Oğlum, bu senin kardeşin, Leylekler getirdi!”demişti.

Köyümüzün üzerinde ve tarlalarda yerde veya hava gördüğümüz “Hacı Leylek”lerin ne hünerleri varmış meğer, analara bebek getiriyorlarmış ta bilemiyormuşuz diye düşünerek sessizce odadan çıktım.

Bana bir kardeş gelmişti, ama anam bana anlatabilmenin düz mantıkla “Leylekler getirdi!” olarak anlatmak istediğini yıllar sonrasında anlayabildim. Ortaokul sıralarına kadar bir evde bebek görsem, onu leyleklerin getirdiğine inandırılarak yaşadım.

Leyleklerin bir eve bebek getirdiğini düşünürken, gagalarının arasında bir bez parçası içerisinde getirip, evin bacasından içeriye bıraktığını düşlüyordum.

Ortaokul sıralarına geldiğimde, “doğum ve ölüm” olaylarını öğretmenimiz anlatmaya başlamıştı. Doğum olayını bilmediğim gibi, ölüm olayını da yaşları 80 veya 90’a gelenler yaşlandığı için öldüklerine inanırdım. Çünkü köyümüzdeki ölüm olayları hep bu yaşlarda olurdu. Genç ölümlere tanık olmamıştım.

Bebekleri Leyleklerin getirmediğini bir gün anama söylediğimde, suratıma bir tokat yemiştim. Babama olayı anlatmış, bir tokat ta babamdan yedim. Benim iki yüzüm (yanağım) yediğim tokattan kızarırken, beni yalan bilgilerle büyüten anamın ve babamın yüzünde en küçük kızarma görememiştim…

Leyleklerin gökyüzünden evlere bebek getirmediğine, bunun bir masal olduğunu gördüğümüze göre, günümüzdeki yaşanan olayların kim veya kimler tarafından eyleme dönüştüğünü düşünme zahmetinizde bulunanlarız oluyor mu!?

Kendilerine yeni bir “rant geliri” bulabilme adına çeşitli yöntemleri deneyenlerin ve insanların üzerinden çıkar elde etmek isteyenlerin öncelikli çalışma yöntemlerinin “inançlar üzerindeki sömürü” olduğunu araştırma zahmetinde bulunabiliyor musunuz!?

Tartışılmaz olarak halkın beynine sunulan, ancak; ayetlerin kendilerine göre yorumlandığı, anlaşılabilir bir dille okunmasının “günah(!)” olarak gösterilmeye çalışıldığı, bu anlaşılmaz Arapça dille okunan bazı tümcelerin anlamını bilmedikleri için; “hüngün hüngür ağlayanları” gördüğümüz bir sosyal yaşama doğru sürüklenişimizin yıllarını araştırıp inceleme zahmetinde bulunur musunuz!?

Koltuğa oturabilme adına, her türlü gruplarla ikili görüşmeler yapıp, ödün vererek isteğini kazananların günün birinde karşılığını ödemesi gerektiğini düşünelim.

Koyunlar ile Kuzuları aynı yerde bulundurursanız bir süre sonra bazı kuzuların gebe kaldığını görebilirsiniz!.. Her ne kadar aynı otlaklarda otlanırken koyun ile kuzuları çiftleşmemesi için gözetleseniz bile, onlar bir yolunu bulur, birlikte yürürken ilkbahar yağmurlarının altında gördükleri asırlık çınar ağacının dibinde, “ilişkilerini” kaşla-göz arasında gerçekleştirebilirler!..

Ova geniş, otlaklar herkese yeter ama; ya madenleri bölüşebilme adına şemsiyesiz dolaşmak mı, yağmur altında ıslanmak mı, yoksa; “Bir gece yarısında..” neyse…. Esen kalın…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar