Kul hakkı deyince hayatın her alanını kapsayan birbirimize karşı sorumlu olduğumuz haklar anlaşılmaktadır.
Bu hak, daha çok insanların canları, bedenleri, ırz ve namusları, manevî şahsiyetleri, makam ve mevkileri, dinî inanç ve yaşayışları gibi konulardaki kişilik haklarıyla mallarına ve aile fertlerine ilişkin haklardan oluşmaktadır.
İnsanın her ne şekilde olursa olsun kendine ait olmayan bir şeyi meşru olmayan yoldan elde etmesi, kul hakkının ihlâl edilmesine girmektedir. Bu tür kazançlar dinimizde haram olarak tanımlanmıştır. Kul hakkı daha çok beşerî münasebetlerde dinimizin koyduğu kurallara aykırı şekilde davranış olarak tezahür eder.
Bunlar, başkasının işlerini zora sokmak, insanları aldatarak kazanç elde etmek v.b. davranışlardır. Başkalarıyla bir arada yaşamanın gereği olarak herkesin hakkına saygı göstermeliyiz.
Kimsenin canına, malına, ırzına ve namusuna zarar vermemeli; manevî şahsiyetini tahkir edecek zulüm ve iftiralarda, haksızlıklarda bulunmamalıyız!.
Eğer zarar vermişsek, kul hakkını ihlal etmişsek, karalama-ötekileştirme ve iftiralarda bulunmuşsak hak sahipleri ile helalleşmeli, zarar maddi ise onun karşılığını ödemeye ve helâlleşmeye çalışmalıyız.(Dr.Seyit Ali Topal, Kul Hakkı, s.122-123)
Dinimizde kul hakkı ihlâli “Büyük günahlardandır.” Kur’ân-ı Kerim’de : “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin…”(Bakara,2/188) ; “Öyle ise akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”.(Rûm, 30/38) buyrulmuştur.
Dini, dili, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun bir kulun hakkı ihlâl edilirse, o kişi ile helâlleşmeden başka affedilme yolu yoktur! Bu helâlleşme, şayet üzerinde maddi haklar varsa onu ödemek, dünyada üzerine düşen cezayı çekmek, hak sahipleriyle helâlleşmek; zulmettiği veya iftira ettiği kişilerden özür dilemek ve Allah’a tövbe etmekle mümkündür.
Mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde en doğrusu hak sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiğinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da istiğfâr etmek yani Tanrıdan, onun günahlarının bağışlanmasını dilemek, dua etmek yahut da hayır hasanet yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlallerine kefaret olur.( İbn Teymiyye, el Fetâval-Kübrâ, I,113)
Bu sebeple Hacca giderken müminlerin, ilişkide bulundukları kişilerle helâlleşmeleri zorunludur. Çünkü Allah Tealâ; kul hakkı hariç, usulüne uygun şekilde Hacc farizesini yerine getiren müminlerin günahlarının affedileceğini buyurmaktadır.
Aynı şekilde kamu dediğimiz Devletin hakkına riayet etmeye de özen gösterilmeli, devlet malına el uzatmaktan kaçınılmalıdır..
PEYGAMBERİMİZİN KUL HAKKI ANLAYIŞI.
Hz. Peygamber(s.a.s), son zamanlarında ashabına: “Bende hakkı olan varsa söylesin!” buyurdu. Sahabeden Hz. Akkaşe, “Yâ Resûlallah, siz bir gün elimden tutarak deveye binmiştiniz. Deveye kırbaç vururken kırbaç benim sırtıma gelmişti. Acaba bu kul hakkına girer mi!?” dedi. Efendimiz, “Girer elbette!” dedi. Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir, Akkaşe’ye kızdılar. Resûlü Ekrem Efendimiz, “Ömer, Ebubekir siz karışmayın, bu benim hesabımdır” buyurdular ve Hz. Ali’ye, o kırbaçın Fatıma’da olduğunu, alıp getirmesini söylediler. Hz. Fatıma durumu anlayınca evlatları Hasan ve Hüseyin’i gönderdi; onlar da kırbaçın kendilerine vurulmasını istedilerse de Efendimiz kabul etmedi. Hz. Peygamber(s.a.s), sırtını açtı. Hz. Akkaşe, sırtındaki Peygamberlik mührünü görünce öperek esas amacının bu olduğunu söyleyerek hakkını helâl etti.
SEÇİM.
Şu insanın benliğinde,
İyilik-kötülük de var.
Yaşadığı günlüğünde,
Hayırlara koşmak da var.
Haram yemek-helâl yemek,
Dua etmek-gıybet etmek,
Nefse uymak-akla uymak,
İradeyle seçmek de var..
Gideceği yolu bulmak,
Bilgi-ihlâs-takva dolmak,
Râbbe iyi bir kul olmak,
Ol Sırat’ı geçmek de var!
OYTAN Muammer, has seçim yap,
Allah’a hep yürekten tap,
Olmayasın Orda bîtâp,
Ol Köprüden düşmek de var!