25 Nisan, 2024, Perşembe
DOLAR32.5712
EURO35.0091
ALTIN2422.6
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Kırbaç izi…

Gençlik yıllarımızdaki izleri unutmak kolay olmuyor.


Sade, doğal ve dürüst bir yaşamın içerisinde günlerin geçmesi, sevgi ve saygı dolu anıları unutmak kolay olur mu?
Yaşları 40’ın üzerinde olanları o günlere götürmek istedim.


Günümüzün gençliğinin o günlerde yaşananlara belki güleceklerini düşünüyorum ama, bugünün değerini bilmelerini, teknolojinin gelişmelerini iyi yollarda kullanmalarını da vurgulamak istiyorum.



Özellikle köylerde ve şehrin varoş mahallelerindeki gençler okul dönüşlerinde boş arsalar üzerinde kendilerince çeşitli oyunlarla eğlenmeye çalışırdı. Belli uzaklığa yerleştirilen dikey taşlara küçük taşlarla atılır, bunun adına da ‘kale yıkmaç’denirdi.



Şimdiki adı ‘bilye’ olan, gülleleri işaret parmağımızda, başparmağımız arasına sıkıştırır, karşıya yerleştirilen bir başka gülleyi vurmaya veya toprağa oyulan bir çukura girdirmeye çalışır, bunun adına da ‘gülle almaç’ denirdi.



Ellerimizi dizlerimizin üzerine koyarak eğilir, ilk sıradaki arkadaşımızın üzerinden bacaklarımızı açarak atlarken, onun arkasına da biz dururduk. Bu oyunun adına da ‘eşşeğim acar’derdik.



Bir meydana toplanır, çember oluştururduk. Eline mendili alan bir arkadaşımız arkamızdan dolaşarak geçerken, birinin arkasına mendili bırakırdı. Mendili arkasına bırakan arkadaş farkına varabilirse kalkıp mendili alarak o arkadaşı kovalamaya çalışırdı. Eğer mendili koyan arkadaş yakalanamazsa mendili koyduğu arkadaşın yerine oturduğunda kazanmış olurdu. Mendili fark edemeyen arkadaş ikinci dönüşte mendili bırakan tarafından  mendil darbeleri yerdi.



Yağmur yağmadığı mevsimlerde gençler biraraya gelir, ellerinde boş yağ tenekesine kalın bir çubukla vurarak mahalleyi dolaşır; “Modi modi, neler oldu? Bir teneke yağdan ve bulgurdan oldu. Verirseniz yağmur yağar, vermezseniz sizden oldu!” sözlerini söyleyerek evlerin kapısı çalınırdı. Evlerden toplanan; yağ, bulgur ve benzeri ürünler bir ortamda toplanıp yemek yapıldıktan sonra mahallede ortak olarak yenilir, böylelikle de yağmur yağacağı yönünde inanç taşınırdı.



Osmaniye’de at arabaları yanında en önemli taşıma araçları faytonlardı. Faytonlar da atların gücüyle çekiliyordu. Ancak; faytonların farklı bir özelliği vardı. Düğünlerde gelin ve damatlar, sünnet yapılan çocuklar faytonlarla mahallelerde gezerlerdi. Şehir otogarına gelenler fayton çağırır evine eşyaları ile birlikte giderdi. Faytonları gördüğümüzde, arkasındaki  tekerleğin üzerine çıkar, ellerimizle tuttuğumuz yere asılarak seyretmeye çalışırdık.


Faytonun arkasına asılamayan arkadaşlarımız arkamızdan yaya olarak koşarken; “Faytoncu amca arkaya kırbaç, arkada asılanlar var, arkaya kırbaç!”diye bağırırlardı. Faytoncu bu uyarılar üzerine sağ ve sol yanlardan arkaya doğru kırbacı sallardı.


Bazı anlarda kırbaç ulaşmazdı ama, bazı anlarda da yüzümüze isabet ettiğinde izi günlerce çıkmazdı.


Kırbaç isabet ederse elimizi bırakır faytondan inmek istediğimiz anda, yüzü koyun yere düştüğümüz olurdu. Kırbaç isabet etmezse faytonun müşterisini götürdüğü yere kadar giderdik. Faytona arkadan asılıp ta o zevki yaşayamayan arkadaşlarımızın muziplikleri de olmasa, faytoncudan kırbaç yemeden salınarak seyrettiğimiz günleri anımsıyorum.



Dün faytona asılanları kırbaçlatanlar ile, bugün siyasette birilerini kırbaçlatanlar arasında bir ayrım olabilir mi? Esenlikle kalın…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar