29 Mart, 2024, Cuma
DOLAR32.5614
EURO35.0168
ALTIN2330.7
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Kaşık ile kazan

Canlıların yaşayabilmeleri için midelerinin tok olması ve düzenli yemelerinin gerektiği bir gerçek.

Kaşıkla yenir, kazan ile pişirilir ise eğer, kaşığı tutan elin, o elin sahibinin midesine gitmesi yerine başka mideye inmesi sonucu, kazandaki yemek bitebilir ama kaşığı tutan elin karnı doymazmış.

Bu nedenle bugünkü köşe yazıma ‘kaşık ile kazan’ adını verdim. Ortada bir kazan ve içerisinde bir canlının rahatlıkla doyabileceği, üstelik çoğunluğun sevdiği bir yemek duruyor. Yeni pişirilmiş, üzeri buharlanıyor. Kazanın başında toplanmışlar bakıyorlar. Bazıları kaşığın nasıl tutulup ağzına götürmesini bile beceremiyor. Ama ağzı iyi laf yapıyor, tam bir laf ebesi diyebiliriz.

Sürekli konuşuyor, çevresindeki insanları iyi hipnotize etmeyi de başarıyor. Ardından en yakınında kendisini boynu bükük ve gözleriyle süzerek dinlemekte olan birine seslenerek bir kaşık yemek almasını ve onu da kendi ağzına götürmesini istiyor.

Ağzı laf yapan adamın bu sözü üzerine birden fazla eldeki kaşık kazana daldırılıyor, sonra da ağzı laf yapan adamın ağzına konuluyor.

Adam öylesine pişkin ki, bu yapılanları kendisine hizmet sanıyor, ama kendisinin  yaptığının insanları küçük görme, onları saf yerine koyma olup olmadığını ya biliyor, ya da bilinçli yapıyor.

Bu adam elinden gelse çiğneyin de ağzıma verin diyebilecek kadar pişkin hareket edebiliyor.

Kazandaki yemek başka eller tarafından pişirilirken, pişirenlerin tadına bile bakamadan, ağzı laf yapanların midelerinde erimeye başlıyor. Bu böyle sürüp giderken, eli kaşık tutanlar aç mide ile yaşamaktan önce dizlerinde derman kalmıyor, ardından parmakları oynayamaz hale geliyor.

Onların böylesine yorgun, bitkin ve açlıktan halsiz düştükleri kimsenin umurunda bile olmayacak şekilde yaşama uğraşı veriyorlar.

Kaşık başkasının elinde, kazan ikisinin önünde ama, yemeği yiyen seyreden oluyorsa kazandaki yemeğin bittiğinde yenisini pişirmek te yine kaşığı tutana kalıyor.

Tüm bu olaylar yaşanırken, yemek yapmasını bile bilemeyen, kaşık tutmaktan aciz olan ağzı laf yapan adam, yemeğin iyi pişmediğinden ya da içinde az et olduğundan sözederek ağzına kaşıkla yemek verene kızabiliyor.

Yemek yemenin de bir adabı olduğunu bilmeyenler, pişirmenin, sofraya koymanın, çatal, kaşık ve bıçakları tabakların çevresine yerleştirmenin de bir sofra kuralı olduğunu bilemeyecek kadar cahil olanlar, önlerine konulan yemekteki etin azlığından veya geç getirildiğinden şikayetçi olabiliyorlar.

Oysa, elinde ne varsa yüzüne sürdüğünde onun izinin çıkacağını bile düşünemeyecek kadar az gözlülük içerisinde yaşamlarını sürdürenler, ateşin yanmayacağını, kazanın içinin dolamayacağını, ağızlarına bir başka elin kaşıkla yemek veremeyeceğini akıllarına bile getirmek istemiyorlar.

Yaşamlarının her zaman aynı şekilde ve başkalarının sırtından geçinerek, başkalarının ellerindeki kaşıkla yedikleri yemekle doymaya koşullandırmışlar kendilerini.

Her sabah güneş yeniden doğar, her yeni gün yepyeni bir başlangıçtır canlılar için. Bir sabah uyandığınızda olumsuz hava koşulları nedeniyle güneşi göremeyebilirsiniz, yağmur veya karlı bir sabahta uyanabileceğinizi unuttuğunuz zaman, kendi yemeğinizi kendi eliniz ve kendi kaşığınızla tutmak zorunda kalabilirsiniz. Saygılarımla…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar