Peygamber efendimiz ( sav )zevcesi Ümmü Seleme (ra), okul (küttab) öğretmenine haber yollayarak kendisine çocukları göndermesini isteyerek çocukların eğitimine önem göstermiştir. Buhari, bir eserinde "Çocuklara selam verme" bölümü açar ve şunu kaydeder: İbn Ömer (ra), okulda (küttab) çocuklara selam verirdi. Çünkü dal yaşken eğilirdi.
Kadının okuma yazma öğrenmesi ve öğretmesi hususunda şu örnek vardır: Allah Resulü, Şifa Ümmü Süleyman bin Ebu Hasme'ye (r.anha), "Hafsa'ya yazı yazmayı öğrettiğin gibi nemle afsununu da öğret." buyurmuştu.
Yani İslâm Öncesi Dinlerde ve Toplumlarda Kadın. Kadının yaratılışı, kız çocuk, eş ve anne olarak konumu, erkek karşısındaki statüsü, ferdî ve içtimaî hayattaki hak ve yükümlülükleri gibi açılardan tarih boyunca birbirinden çok farklı telakki ve uygulamalara konu olması, toplumsal yapıyla olduğu kadar din ve öğretilerin bu alanda getirdiğiyle de yakından bağlantılı bir husustur.
Hz. Peygamber’in eşlerinden biri olan Hz. Hafsa (ö. 45/665), dört büyük halifenin ikincisi olan Hz. Ömer’in (ö. 23/644) kızıdır. Hz. Hafsa, döneminde okuma yazma bilen ender sahâbîlerden biridir. Hz. Hafsa’nın önemli özelliklerinden birisi, Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634) döneminde Mushaf haline getirilen Kur’ân âyetlerinin, Hz. Ebû Bekir’in vefatından sonra Hz. Ömer’e; ondan sonra da Hz. Hafsa’ya teslim edilmesidir.
Kur’ân’ı iyi bilen, anlayan, Kur’ân’ın hıfzı ve kıraatiyle meşhur olan sahâbe arasında yer alan Hz. Hafsa, kıraat ilminde de önemli bir konumdadır. Onun kendisine ait bir mushafının bulunması ve kaynaklarda kendisine nispet edilen kıraat vecihlerinin olması bu durumu desteklemektedir. Nitekim Hz. Hafsa’ya atfedilen kıraat vecihleri kaynaklarda kaydedilmekte ve söz konusu vecihler çeşitli yönlerden değerlendirilerek âyetlerin tefsirinde ve te’vilinde kullanılmaktadır
Buda şunu gösteriyorki,İslam Dini, kadını en yüksek dereceye çıkarmıştır. İslamiyet'in kadına verdiği değeri hiçbir din, hiçbir düşünce sistemi vermemiştir. İslam dini kadına bir kimlik ve statü kazandırmıştır. Öyle ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) hicretin 10. yılı, son haccın hutbesindeki sözlerinden biri; "Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz! Onlar Yüce Allah'ın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak huylu olunuz, iyilik ediniz!" olmuştur. Kadınlar yaratılış itibariyle de çok hassas ve kırılgan olduklarından dolayı bu nasihatlere riayet edilmesinde birçok fayda vardır.
İslam Dininde kadına tanınmış olan birçok hak söz konusudur. Bunların bazıları; miras hakkı, mülkiyet hakkı, eğitim ve öğretim hakkı, siyasi ve sosyal haklardır. Kadınların bu haklarını çok iyi bir şekilde öğrenerek sorumluluk sahibi olmalıdırlar
diyerek kadını korumuştur.
Kadının; dinini ve dininin gereklerini de çok iyi şekilde öğrenmesi gerektir. Çünkü kadının kendini bunlara göre yetiştirmesi gelecekte kendisi için gereklidir. İslam Dini kadına da, erkeğe de ilmi farz kılmıştır. İslam Dini bu yolla kadını cehaletten kurtararak, onun durumunu yüceltmiştir.
Ailesinin veya eşinin, ona bu ilimleri öğretmesi lazımdır. Öğretmezlerse büyük günaha girerler. Böyle bir durumda kadının bu ilimleri dışarıdan öğrenmesine izin verilmiştir. İslamiyet'in, ilme ne kadar önem verdiği buradan anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere Hz. Aişe en büyük kadın müfessirdir. Hz Aişe Ümmü Seleme başta olmak üzere onların kadınların eğitim ve öğretimine büyük katkıları olmuştur.
İnsanlar için kaçınılması gereken en büyük düşman cehalettir. Çünkü bütün terakki ve tekamüllerin engeli, bütün tedennilerin kaynağı cehalettir. Kur’an, yüzlerce ayet-i kerimesinde insanları dinî ve dünyevî ilimleri öğrenmeye teşvik eder. Bunlardan ikisini takdim edelim:
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9)
“Eğer bilmîyorsanız, zikir (ilim) ehline sorun.” (Nahl, 16/43)
Peygamberimizin ilme teşvik eden pek çok hadis-i şerifleri vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
“Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.”
“Her şeyin bir yolu var. Cennetin yolu ilimdir.”
“İlim Çin’de bile olsa, gidiniz, alınız, tahsil ediniz”
“Kadın ve erkek her Müslüman’a ilim öğrenmek farzdır.”
Bunun yanısıra modern ilimde şarttır ve şunu unutmamak gerekir.
Öğrenmenin yaşı yoktur. Doğduğunuz andan başlar, ölünceye değin sürer.
İnsan, sürekli araştıran, öğrenen bir varlıktır. Doğduktan sonra yakın çevremizi; annemizi,babamızı, kardeşlerimizi evimizi öğrenmeye başlarız.
Evimizdeki araçları, eşyaları tanırız, öğreniriz. Sonra sokağa çıkar, bizim gibi başka çocuklar tanır, onlarla arkadaş olur, oyunlar oynarız. Derken, yakın çevremiz, gittikçe genişler. Mahallemizi, kentimizi, köyümüzü öğreniriz. Evet değerli okurlarım
Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz...
Buyuran efendimiz, habibimiz, nebiyyimiz, seyyidimiz Muhammed Mustafa’ya elf elf selatu selam olsun.
MEKKENİN KOMŞUSU