Herkese bir güvenlik kamerası
Dinden uzak kişi ve toplumlarda Allah korkusu olmadığı için suç işlemenin önündeki tek engel yalnızca teknik ve caydırıcı önlemlerle sınırlı kalır.
Allah inancı ve korkusu olmadan, dini eğitim almadan yetişen birçok insanda çocukluktan itibaren çarpık bir mantık ve davranış biçimi gelişiyor: Kendisini gören, şahit olan bir kimse yoksa rahatlıkla suç işleyebiliyor veya kötü bir fiili uygulayabiliyor. Çocukluktan itibaren yerleşen bu ahlak dışı davranış bozukluğu, imani şuur kazanılmadıkça her yaşta kendini gösterebiliyor.
Dünya üzerinde belki de milyonlarca kişi bunu yapıyor. Bunu nereden biliyoruz? Çok basit, hemen her gün TV kanallarında, kendisini izleyen güvenlik kamerasını fark etmeden hırsızlık veya gasp yapan ya da birisine kötü muamele eden, hatta adam yaralayan, cinayet işleyen birçok kişinin haberlerine rastlıyoruz. Yani, yalnız olduğunu, başkasının kendisini izlemediğini sanmaları bu kişilerin kolayca kötülük yapmaları için yeterli olabiliyor.
Aynı şekilde, bu tür insanlar gerçeğin bilinmediğini, ortaya çıkmayacağını düşündüklerinde çok rahat yalan söyleyebiliyor, iftira atabiliyor, insanlara bir takım isnatlarda bulunabiliyor.
Yine bu zihniyetteki insanların yaşadığı toplumlarda, yakalanma riskleri ortadan kaldırıldığında kapkaç, adam yaralama, zimmetine para geçirme, usulsüz yollardan para kazanma, devletten vergi kaçırma, adam öldürme, gasp, gibi suçları işlemekte bir sakınca görülmüyor.
Kimse görmeyince her türlü zulmü meşru sayanlar
Yalnızca ferdi suçlarda değil, kitlesel suçlarda da aynı sapkın psikoloji hakim. Dünyanın dört bir tarafında Müslümanlara karşı sayısız eziyetler, işkenceler ve katliamlar yapılıyor. Fakat hiçbir hükümet, hiçbir grup bu zulümleri üstlenmek, sorumluluğunu üzerine almak istemiyor.
Suriye'de rejim Müslümanlara, bebek, çocuk, yaşlı, kadın demeden kimyasal silah saldırıları yapıyor. Bütün deliller aleyhinde olmasına rağmen olaylara dışarıdan üçüncü bir şahit olmadığı için, "biz yapmadık" diyebiliyor. Dahası, suçu üzerinden atmak için Müslümanları birbirlerine kimyasal bomba atmakla itham edecek derecede iki yüzlü davranabiliyor. Esad yönetimi ülkeyi bütün yabancı basına, gözlemcilere kapatarak her gün kimsenin görmediği, bilmediği şahit olmadığı katliamlarını sürdürüyor.
Orta Afrika'da Müslümanlara karşı alçakça bir soykırım uygulanıyor, ülkenin her yerinde Müslüman kanı dökülüyor. Ama, ne yönetim ne hıristiyan fanatikler ne diğer gruplar ne de olayların perde arkasındaki Fransa bu cinayetleri üzerine almıyor.
Myanmar yönetimi Müslümanlara her türlü zalim uygulamaları sürdürdüğü, fanatiklerin saldırılarına, terör ve katliamlarına göz yumduğu hatta bunları desteklediği halde kendisini olayların bütünüyle dışında gösterebiliyor.
Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görendir
Oysa, ister şahsi olsun isterse toplumsal olsun bütün bu suçlular için geçerli olan önemli bir gerçek var: Hiçbir güvenlik kamerasının bulunmadığı, belki de kilometreler boyunca hiçbir şahidin olmadığı dünyanın en ücra köşesinde bile tüm işlenen suçlar, cinayetler ve kötülükler görülüyor.
En başta Alemlerin Rabbi olan Allah her an her şeyi ve herkesi görüyor ve işitiyor.
Allah'ın görevlendirdiği yazıcı melekler de her insanın söylediğini, işlediğini hatta aklından geçirdiği düşünceyi dahi zamanı geldiğinde hesabı sorulmak ve karşılığı verilmek üzere kaydediyor. Allah, ayetlerinde şöyle bildirmektedir:
"Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken, o söz olarak herhangi bir şeyi söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır." (Kaf Suresi, 17-18)
Allah'ın insanların bütün yaptıklarına, bütün konuşmalarına şahit olduğunu ve bunları kıyamet günü kendilerine haber vereceği ayetlerde haber verilmektedir:
Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır.
Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir. (Mücadele Suresi, 6-7)
İnsan dünyada suçu ortaya çıktığında, 'kameralar bozuk', 'görüntülerle oynanmış', 'şahitler yanlış görmüş' gibi mazeretler öne sürebilir. Fakat, ahiret gününde hesap verirken orada kendi aleyhine konuşacak ve asla yalanlayamayacağı çok önemli şahitleri olacaktır: gözleri, kulakları ve derisi...
Bu gerçek ayetlerde şöyle bildirilir:
Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz." "Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz." (Fussilet Suresi, 20-22)
Örneğin bir insan, birilerine zulmediyor, öldürüyor ve etrafında şahitler olmadığı için bunları inkar ediyorsa, dünyada yaptıklarını bizzat görmüş olan gözleri kıyamet günü kendi aleyhine şahitlik edecektir. Aynı şekilde, haksız yere bir insanın aleyhinde konuşan, yalan söyleyen, iftira atan bir kişinin kulakları, ağzından çıkan her sözü duyan birinci dereceden şahitler olarak ahirette kendi aleyhine ifade vereceklerdir.
Bütün bedeninin derileri de bir anda dile gelerek, dünyada kimse bilip görmediği için gizli kalacağını sandığı suçlarını bir bir ortaya dökecektir. Suçlu günahkarlar da kendilerine sadık sandıkları bedenlerinin aleyhlerindeki şahitliğinden hayrete düşerek, kendi derilerine "niye aleyhimize şahitlik ettiniz?" diye soracaklardır.
İşte bu gerçeklerden haberi olan bir müminin suç işlemesini engelleyen ne kameralar ne de şahitler değil, yalnızca imanı ve Allah'tan korkusudur. Böyle bir insan hangi ortam ve koşullarda olursa olsun, ister şahidi olsun ister yalnız olsun, kamera onu göstersin göstermesin her zaman Allah'ın her an yanında olduğunun, onu görüp işittiğinin bilincinde hareket eder. Asıl önemli olanın ahiretteki şahitlik ve hesap olduğunu düşünerek buna göre bir hayat sürdürür, kötülüklerden sakınır.
Bölücülerin bir planı varsa Allah'ın da bir planı var
Başta da belirttiğim gibi, Allah'ın kendilerini gördüğünden, duyup işittiğinden, yaptıklarına şahit olduğundan habersiz olan bir takım gafiller kötülükleri düzenlemek için çeşitli planlar yaparlar. Ülkemizi bölmek, birlik ve bütünlüğümüzü bozmak, bozgunculuk yapmak ve fitne çıkarmak için çeşitli düzenler kuran komünist bölücü örgüt PKK da bunlara bir örnektir.
PKK'nın en çok işine gelecek durum da milletimizin birbirine düşmesi, Müslümanların tesanütünün kırılarak birbiriyle kavgaya tutuşmasıdır. Bu noktada, PKK'nın hevesle beklediği böyle bir zaafa düşülmemesi en hayati konudur. Zira, Türkiye üzerinde böyle bir bölünme tehdidi varken, asıl hedefi görmeyip Müslümanların birbiriyle mücadele etmesi çok yanlış, aynı zamanda da PKK'yı en çok sevindirecek hareket olacaktır.
Bu nedenle gerek Hükümet gerekse Cemaat kanadının yatıştırıcı, barışçı ve uzlaşmacı bir tutum izlemeleri, Fethullah Hocamız'ın da sessiz kalmak yerine sakinleştirici ve konuları netleştirici açıklamalar yapması çok faydalı olacaktır, inşaAllah.
Sonuçta, asıl dikkat ve enerjinin Müslümanlara değil, bölünme tehlikesine ve bu tehlikenin itici gücü olan darwinist-materyalist ideolojiye odaklanması gerektiği ortadadır. Güneydoğu'da bir hareketlenme olduğunda ise Hükümet'in bu konuda milletimizi rahatlatıcı açıklamalar yapması önemlidir. Başbakanımızın sık sık yaptığı gibi “Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Devlet” vurgusu ise bu konuda çok etkili olmaktadır.
Ancak, şurası çok iyi bilinmelidir ki 76 milyonluk Türkiye'nin kimseye verilecek tek bir taşı bile yoktur, tek bir çakıl taşını korumak için de her Türk canını feda etmeye hazırdır.
Hepsinden önemlisi: Bölücülerin, kötülükleri tasarlayanların, bebek katillerinin bir planı varsa, muhakkak Allah'ın da bir planı vardır. İnşaAllah.
Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar;
Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum.
Sen kâfirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)