Peygamberimiz (sav) ile Hz. Ebu Bekir'in (ra) birlikte oturdukları bir sırada kötü huylu bir kişi yanlarına gelip Hz. Ebu Bekir'e dil uzattı ve yakışıksız sözler söyledi.
Peygamber Efendimiz(sav) ise o kişinin hakareti devam ettikçe bir şey söylemeyip hatta bazen gülümsedi. Hz. Ebu Bekir bir müddet sonra artık dayanamayıp o edepsiz kişiye öfkelendi ve iki çift laf ile karşılık verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz(sav) yerinden kalkıp gitti.
Hz. Ebu Bekir(r.a) hemen Resulullah'ın (sav) arkasından koşup yetişti ve "Ey Allah'ın Resulü! O edepsiz bana dil uzatırken bir şey söylemediniz de ben ona cevap verince niçin kalkıp gittiniz, bunun hikmeti nedir?" diye sordu.
Peygamber Efendimiz (sav) "Ey Sıddîk! O utanmaz sana dil uzatmaya başladığı zaman onu karşılayıp kovmak üzere Allahü Teala bir melek gönderdi. Sen ise hemen öfkelenip karşılık vermeye başladın. Bunun üzerine o melek gidip yerineşeytan geldi. Şeytan-i aleyillanenin olduğu yerde ben durmam." diye cevap verdi.(Ahmet,Müsned,2/436)bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu. “ Allah çirkin sözün, açıkça söylenmesinden asla hoşlanmaz. Ancak zulme uğrayan kimsenin durumu başkadır. Allah, her şeyi hakkiyle işitir ve kemâliyle bilir.”(Nisa,148)
Allah Teâlâ, ne fiil ne de söz olarak, ne gizli ne de aşikâr kötülüğün hiç birini sevmez. Kötü fiil şöyle dursun, kötülüğün söz kabilinden olarak bile ortaya konulmasını istemez. Sadece sözle bile olsa kötülük ilan edildiği ve açıklandığı zaman oraya ilâhî gazap ve azap iner. ilahi gazabın olduğu yerde ise lanetlenmiş şeytan olur. Efendimiz (sav)de ondan dolayı yerinden kalkıp gitmiştir.
Ancak zulüm ve haksızlığa uğrayan kişi bundan müstesnadır. Zulme uğramış, hakkına tecavüz edilmiş olan kimse yeri geldiğinde uğradığı haksızlığı, kendisine yapılan kötülüğü açıklamak, ilgililere duyurmak mecburiyetindedir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri,2/ 170)
Rabbim cümlemize sabrı cemil ihsan eylesin.
Kişi Müslüman kardeşinin kendisine yaptığı kötülüğü şayet zararı devam etmeyecekse affetmesi ise daha faziletlidir. Rabbimiz(cc) "Bununla beraber eğer bir iyiliği açıktan yapar veya gizlerseniz veya bir kusuru bağışlarsanız bunu yapın, çünkü Allah da affedicidir;O her şeye kadirdir." (Nisa, 149)buyurmuştur.
Bu hadiseden dolayı Hz. Ebu Bekir (ra) yerli yersiz konuşmamak için o günden sonra ağzına küçük bir taş aldı. Bir söz söyleyeceği zaman iyice düşünür, ölçer, tartar, ondan sonra taşı mübarek ağzından çıkarır ve sözünü söylerdi. Sonra taşı tekrar ağzına alıp tesbih ve zikir ile meşgul olurdu. (EbûDâvûd, Edeb 41/4896;Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XI, 72)
Hz. Ebû Bekir vefâtına kadar, toplu haldeki Kur'ân nüshasını yanında muhafaza etti. Vefatından sonra da Hz. Ömer, daha sonra ise Hz. Ömer'in kızı, aynı zamanda Peygamberimizin (a.s.m.) hanımı olan Hz. Hafsa'nın yanında kaldı."
Hz. Ebû Bekir Islâmiyeti, muhtaç gönüllere ulaştırmak için ordular hazırladı. Hz. Hâlid bin Velid kumandasındaki bir orduyu Irak içlerine gönderdi. Bu ordu zaferden zafere koşarak kısa zamanda Irak'ın mühim bir kısmını fethetti. Tevhid sancağını oraya dikti. Irak'ın fethinden sonra Hz. Hâlid bin Velid'i Şam'a gönderdi. Fakat Şam'ın fetih müjdesini alamadan bu fâni âleme gözlerini kapatmıştı. Sıddik-ı Ekber vefat ettiğinde, tarih hicri 13. yılını gösteriyordu. Allah ondan razı olsun.
MEKKENİN KOMŞUSU