160x600
28 November, 2025, Friday
DOLAR 42.2631
EURO 49.0719
ALTIN 5726.6
Emiyra BAYRAK

Emiyra BAYRAK

Mail: emiyra@medyagazete.com

Hicaz Demir Yolu

   Osmanlı padişahı olan II. Abdülhamit tarafından 1900-1908 yılları arasında Şam ile Medine arasında yaptırılan demir yoludur. Padişah Abdülhamit tahta çıktığı sırada ilk iş olarak eğitim ve öğretim alanında birçok değişiklik ve yenilik yapmaktı.  Sonraki hamlesi ise “Telgraf”ı Türk topraklarına getirmek ve yaymak olmuştur. Yenilikçi bir padişah olan II. Abdülhamit’in o dönemler büyük bir hayali daha vardır o da Şam ile Medine arasında bir demir yolu.

HİCAZ DEMİR YOLU NEDEN GEREKLİYDİ?

O dönemde Osmanlı padişahı olmak İslam dünyasının halifesi olmak anlamına geliyordu. II. Abdülhamit ise İstanbul ve Kutsal Topraklar arasındaki mesafenin azaltılması için demir yolunun yapılmasını uygun görmüştü. Hicaz toprakları o dönemde Osmanlı devletinin himayesi altındaydı. Osmanlının son yıllarda yaşadığı toprak ve güç kaybı padişahı tedirgin ediyordu. Bölgeye yapılabilecek herhangi bir saldırı bu demir yolu sayesinde engellenebilecekti. Ayrıca asker sevkiyatı kolaylaşacak ve bölgenin genel güvenliği sağlanacaktı. Güvenlik önlemlerinin dışında başka faydaları da olacaktı bu demir yolunun. O dönemde kutsal topraklara deve ile yapılan yolculuklar 12 gün sürüyordu ve birçok hastalığı da beraberinde getiriyordu. Hicaz demir yolunun yapımı bu noktada çok önemli bir role sahip olacaktı, çünkü 12 gün boyunca deveyle yapılan yolculuk, demir yolu ile 24 saate indirilecekti. Ayrıca demir yolunun yapılması Arap ülkelerine ekonomik olarak katkı sağlayacak ve büyümelerine yardımcı olacaktı.

EKONEMİK SIKINTILARA RAĞMEN HİCAZ DEMİR YOLU YAPILIYORDU

Hicaz demir yolunun yapımına 1900 yılında Şam’da başlandı. Demir yolunun yapımının başında Alman mühendis Meissner görev alıyordu. Fakat diğer demir yolunun yapımında çalışan mühendislerin arasında Türk oranı hayli fazlaydı. İşçiler, Türkler ve bölge halkından oluşmaktaydı. Projenin yapımının 4 milyon liraya tekabül edeceği düşünülmüştü. Osmanlı kısa süre sonra yapılan harcamalara yetişemeyeceğini anladı ve başka çareler bulma yoluna yöneldi. İlk olarak kredi çekilmeye çalışıldı; fakat Avrupalı devletler 4 milyon lira kadar büyük bir parayı vermeyi kabul etmediler. Ardından memur maaşları kesintiye uğradı, resmi kâğıt ve evraklar demir yoluna katkı amaçlı satıldı. Bunun yanında kartpostallar, pullar ve kurban derilerinin satışından elde edilen bütün kazanç da demir yoluna harcandı. Bunlar da yetersiz kalınca padişahın bizzat ilk bağış yaptığı “Hicaz Şimendifer Hattı İanesi” fonu oluşturuldu. Padişah ile beraber devlet adamları, bürokratlar, vilayetler, eğitim, adalet ve sağlık personellerinin yanında halk da demir yolu yapımı için bağışta bulundu. Hicaz demir yolunun yapımı bütün İslam ülkelerinde sevinçle karşılandı. 

Demiryolunun inşaatı aşırı sıcaklık, kuraklık, su sıkıntısı ve kötü arazi şartlarının getirdiği tabii zorluklarla bedevîlerin engellemelerine rağmen kısa kabul edilebilecek bir sürede tamamlanmıştı.

ABDÜLHAMİD HAN’DAN İSTANBUL’DAN MEDİNE’YE TREN YOLU

II. Abdülhamid Hân, Peygamber âşığı müʼminlerin, O Âlemler Sultânıʼnın nurlu eşiğine yüz sürerek muhabbetlerini arz edebilmelerini kolaylaştırmak için İstanbul’dan Medîne-i Münevvere’ye uzanan bir tren yolu yaptırmıştır.

İSTASYONLAR PEYGAMBERİMİZİN KONAKLADIĞI YERLERE YAPILDI

Öyle ki; tren yolunun istasyonlarını da sünnet-i seniyyeye uygun olması için Peygamber Efendimiz’in seferlerinde konakladığı yerlere inşâ ettirmiştir. Hicret yolundaki kübada  konakladıkları yerde özellikle durak yapılmıştı.
Ayrıca Medîne Tren İstasyonuʼnu Nebiyy-i Muhterem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in rûhâniyetini rahatsız etmemek düşüncesiyle Kubbe-i Hadrâ’dan yaklaşık 2 km. uzağa yaptırmış ve Medîne içerisinde bulunan bütün raylar üzerinden vagonlar geçtikçe gürültü çıkarmasınlar diye keçe ile kaplatmıştır.

KEÇE İLE DÖŞENEN RAYLAR GÜLSUYU İLE YIKANIRDI 

Keçe ile döşenen bu raylar da, Allah Rasûlü’ne duyulan hürmet ve muhabbet dolayısıyla günün belli saatlerinde gülsuyu ile yıkanmıştır. Osmanlı’nın bu mukaddes beldelere yaptığı her hizmet;

Şâir Nâbî’nin;
Sakın terk-i edebden kûy-i Mahbûb-i Hüdâ’dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu!
“Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun Sevgili Rasûlü Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in makâmı ve beldesi olan bu yerde edebe riâyetsizlikten sakın!..”
İkâzıyla başlayan na’tinde dâvet ettiği edep, hürmet, muhabbet ve hassâsiyetin âdeta müşahhas birer ifâdesi mâhiyetinde gerçekleşmiştir.
Velhâsıl ecdâdımız, Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i kalplerinde öyle müstesnâ bir yere koymuşlardır ki, günlük hayatlarından, yazdıkları na’tlere kadar her sahada O’nun adını zikretmeyi ve şefâatini dilemeyi bir düstûr hâline getirmişlerdir 
ALEYHU SELATU VESSELAM
MEKKENİN KOMŞUSU

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar