Güneşi gördüm

Neydi o günlerdir soğuk ve yağmurlu hava. İnsanlar ‘Maya takvimi’nin 21 Aralık kıyamet kehanetine koşullanmadan birkaç öncesinde başlayan yağışlı ve soğuk hava, güneşe hasret bıraktı bizleri.


Gün oldu, tarih geldi ve 21 Aralık’ta gerilerde kaldı. Kıyamet kopmadı ama, havanın yağışlı günleri ve güneşsiz günlerde bir türlü üzerimizden eksik olmadı. Soğuk havalarda ısınmak için yakacak bulamayan aileler perişan oldular. Evlerinin çatısı akan aileler perişan oldular. Şemsiyesiz yolda yürümek zorunda olanlar perişan oldular. Fakirin gömleği güneşi özler hale geldik.


Nihayet günler sonrasında dün güneşle olan özlemimizi gidermeye çalıştık. Güneşe özlem kalmışız, özlemişiz onun sıcaklığını. En çok ta soğuk ve yağmurlu günlerde evlerinde yakacak bulamayıp battaniyeye sarılıp yatan insanlar sevindi dünkü güneşin görünmesine.


Maya takviminde yazdığı söylenilen kehanetler arasında; elektrikler kesilecek, karanlık olacak deniliyordu ya, bölgemizdeki yağmurlu hava ve soğukların yaşanması ile elektrikler kesilmese de güneşe hasret kaldık bir süre. Takvimdeki kehanet her ne kadar doğru çıkmasa da, güneşsiz günler yaşamamız bile kehanetin söylediklerini  bir noktada doğrular gibi oluyordu.


Dün güneşi gördük günler sonrasında dedim, güneşli ve güzel günler yaşamak ne kadar güzel ise, insanlar arasında barış ve huzur içerisinde yaşamak ta o kadar güzel olduğunu kimse inkar edemez.


Kıyamet söylentileri öncesinde ve sonrasında yazdıklarımı okuyanlar anımsarlar; eğer insanları üzmediniz ve onların emeklerine, alın terine ve dünya görüşlerine saygı içerisinde yaşamışsanız, kıyametten ve ölümden korkmanıza gerek olmadığını yazmıştım. Doğrusu ben kıyamet korkusu ile yaşamadım, ölüm ise bir anlık olduğu için kimin ne zaman öleceği veya kıyametin ne zaman kopacağı konusunda da yorum getirmeyen biriyim.


Sevgi ile yaşamak insanların ömrünü uzatır, sevgisiz yaşamak ise erken ölümlere neden olabileceğini düşünerek, her zaman sevmekten yana kullandım yüreğimi. Güneşi gördüm; onu sevdim. Çiçeği gördüm; onu sevdim. Ağaçları, böcekleri, tüm canlı ve cansızları sevdim, sevmeye çalıştım. Bir ağacın altında otururken ayağa kalkıp yapraklarını okşadım, konuştum onlarla. Ağacın yaprakları benim dilimi anlamasa da, onlarla konuşmaya çalıştım. Benim konuşmalarıma yanıt vermeseler de çiçekleri dallarından koparmadan sevdim, okşadım ve konuştum onlarla. Güneşle birlikte uyandı, yapraklarının yeşilliği ile bana gülümsedi çiçekler ve ağaçlar.


Doğadaki canlı veya cansız varlıkları parmaklarımla okşayıp, onlarla konuştuğumda sanki bana gülümsüyorlardı, sanki sevdiğimi anlar gibi seviniyorlar gibi geliyordu bana.


Oysa insanlar, biz insanlar öylemiydi ya! Güler yüzle selam verdiğin insanın senin yüzüne bakışı, kaşlarının altından “ne diye selam verdi ki!?”dercesine beyninden geçirdikleri düşünceler ve insanlara her selam  verdiğimizde altında bir ‘çıkar’ aramalarını da düşünüyorum.


Dün güneşi gördüm gökyüzünde, günler sonra yeniden ısıtmaya başladı, güneş kadar sıcak yüreklerle yaşayabilmek umudu ile, saygılar…