Son yıllarda ticaret ahlakının zayıfladığı, fahiş fiyat artışlarının ve fırsatçılığın yaygınlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu durum, toplumun hem ekonomik hem de manevi dengelerini sarsıyor.
Osmaniye’deki bir örneği ele alalım: Bir fincan kahvenin maliyeti sadece 3 lira iken, satış fiyatı 80-100 lira arasında değişiyor.
Burada yüzde 1000’in üzerinde bir kâr marjı söz konusu. Bu oran, makul kâr anlayışını aşmanın ötesine geçiyor.
Kuru fasulye örneği de aynı sorunu gözler önüne seriyor. 1 kilogram kuru fasulye 100 liraya satın alınırken, bu miktardan yaklaşık 20 porsiyon yemek çıkıyor.
Yani bir porsiyon maliyeti 5 lira. Makul bir kâr oranıyla (örneğin yüzde 100), bir porsiyon yemeğin fiyatı 10 lira civarında olmalı. Ancak, gerçek hayatta bu porsiyonun fiyatı 100-150 liradan aşağı olmuyor.
Benzer şekilde, sıkılmış portakal suyu maliyeti 5 lira iken, bir bardak portakal suyu 60 liraya satılıyor. Et Kavurma ve diğer ürünlerde de durum farklı değil.
Kısacası, birçok ürün için yüzde 300 ila 1000 arasında değişen kâr oranları söz konusu. Bu, sadece vicdani değil, dini ve ekonomik anlamda da sorunlu bir yaklaşım.
Ticaret, insan ihtiyaçlarını karşılamak ve kazanç elde etmek için yapılan meşru bir faaliyettir. Ancak bu faaliyet, haksız kazanç ve fahiş fiyatlandırmaya dönüştüğünde, toplumsal huzuru bozucu bir etkiye yol açar.
İslam dininde, ticarette dürüstlük esastır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ölçüde ve tartıda hile yapmayı büyük günah olarak nitelendirmiştir.
Hak etmediğimiz parayı almak, harama bulaşmak demektir. Bu da hem bireysel hem de toplumsal olarak huzuru ve bereketi yok eder.
Fahiş fiyat uygulamaları, sadece vicdansızlık değil, aynı zamanda toplumun genel refahına zarar veren bir davranıştır. İnsanlar, bu durumda birbirlerine güvenlerini kaybeder.
Bir musluk değişimi için 350-400 lira talep edilmesi ya da basit bir tamiratın astronomik fiyatlarla yapılması, halk arasında infial yaratıyor. Bunun sonucunda insanlar arasında huzursuzluk artıyor, ekonomik yük büyüyor.
Fiyat artışlarının arkasındaki temel nedenlerden biri de yüksek kira bedelleridir. Örneğin bir dükkan sahibi, 10 bin liralık bir dükkana 100 bin lira kira istediğinde, bu maliyet doğrudan ürün fiyatlarına yansıtılıyor.
Esnaf, bu yüksek kira bedellerini karşılamak için fiyatlarını artırıyor. Üstelik bu durum sadece tüketiciyi değil, dürüst esnafları da zor durumda bırakıyor.
Bazı dükkan sahipleri, düşük kira göstererek vergi kaçırıyor ve bu da adaletsiz bir piyasa ortamı yaratıyor.
Devletin, piyasadaki fiyat artışlarını ve kira bedellerini daha sıkı denetlemesi gerekiyor. Özellikle vergi kaçıran dükkan sahipleri ve fahiş fiyat uygulayan esnaflara ciddi yaptırımlar uygulanmalı.
Tüketiciler, fahiş fiyat uygulamalarıyla karşılaştıklarında bunu yetkili mercilere bildirmelidir. Ayrıca, ticaretin etik değerleri konusunda toplum genelinde bir farkındalık oluşturulmalıdır.
Kooperatifler ve doğrudan üreticiden tüketiciye satış modelleri desteklenmelidir. Bu tür uygulamalar, aracıların kazançlarını sınırlandırarak tüketiciye daha uygun fiyatlarla ürün sunulmasını sağlar.
Dükkan kiraları için bir tavan fiyat uygulaması getirilmesi, esnafın maliyetlerini azaltabilir ve dolayısıyla ürün fiyatlarının düşmesine katkı sağlayabilir.
Fırsatçılık, kısa vadede bireylere kazanç sağlasa da uzun vadede toplumun genel refahını ve huzurunu tehdit eder.
Ticarette dürüstlük, hem ekonomik dengelerin sağlanması hem de manevi değerlerin korunması açısından büyük önem taşır.
Esnafların, dükkan sahiplerinin ve tüketicilerin bu konuda daha bilinçli ve sorumlu hareket etmeleri gerekmektedir.
Adalet ve vicdan, sadece ticaretin değil, toplumun da temel taşlarıdır. Eğer bu değerlere sahip çıkılmazsa, hem ekonomik krizler hem de toplumsal çatışmalar kaçınılmaz olacaktır.
Yorum Yazın