24 Nisan, 2024, Çarşamba
DOLAR32.5839
EURO34.8473
ALTIN2430.1
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Dünya Barış Günü

Ne güzel bir tümce, “1 Eylül Dünya Barış Günü” bu güzel ismi vererek kutlayanlar, kutlanmasını isteyenler yüreklerindeki kin ve düşmanlıklarını  acaba böylesi bir günde çıkarıp atabiliyorlar mı?


Bizim ülkemizde 1 Eylül Dünya Barış Günü’nden sözedenlerin, özellikle de siyasetle uğraşanların sözleri ile özlerine inanmakta zorlanıyoruz.


Siyaset yakmak demek, karşınızdakilerin görüşlerine saygısız olmak mıdır? Siyasetle uğraşırken, karşınızdaki sizin gibi düşünmediği zaman onu kırmak mıdır? Herkes aynı görüşte olabilir mi? Eğer herkes aynı görüşte olsaydı, nasıl bir toplumda yaşayabileceğimizi aklınıza getirebilir misiniz?


Son siyasi gelişmelere şöyle bir göz atalım. 10 Ağustos tarihindeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde üç aday seçimlere girdi. Konuştular, yarıştılar ve kazanan bir aday oldu. Halkın önünde her aday ve adaya destek verenler görüşlerini anlattılar. Netice de kazanan belli oldu.


Madem ki halk için, halkla birlikte siyaset yapılmak isteniyor o zaman halkın tercihine saygı duyulması gerekir. Desteklediğiniz aday kazanamayabilir, seçimi kaybedebilirsiniz. Kazan taraf fazla taşkınlık yapmamalı, kaybeden tarafta kimseye küsmemelidir. Tercihi halk yaptığına göre, kırgınlığınız halka karşı mı olacak.


Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iktidar elindeki maddi ve manevi olanakları iyi kullanmış olabilir, seçimi bu şekilde kazanmış ta olabilir. Muhalefet olarak seçimi kaybedenler nerede hata yaptıklarını ve halka kendilerini nerede inandıramadıkları da düşünmelidir.


30 ağustos Zafer bayramı törenlerinde Ana muhalefet Partisi lideri Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini sıkmaması gündeme yerleşti. Kılıçdaroğlu kendince kırgınlık ve benimsememe gibi bir düşünce ile Cumhurbaşkanı’nın elini sıkmamış olabilir, ama görüntüde halk böyle düşünmeyeceğini ve karşı siyasilerin bunu farklı değerlendireceğini de hesap etmek gerekirdi.


TBMM’de meclis iç tüzüğünün çiğnendiği gerekçesi ile kitapçığın fırlatılması olayı da yine yanlışlıklar olarak değerlendirildi. Kavgacı bir üslup olarak yorumlanmasına fırsat verilmemesi önem taşımaktadır.


Türkiye’de gerçek anlamla halka inebilen bir Ana muhalefet ile muhalefet partileri başarılı çalışmış olsalardı, 12 yıldır aynı parti ve aynı başbakan yönetimin başında olabilir miydi.


Halk, alternatif aradı, ancak diğer partilerde alternatif göremeyince iktidardaki parti ile yola devam derken, halkı anlamayan veya kendini anlatamayan muhalefetin neler yapıp yapmadığını da görmek gerekiyor.


İktidar cephesine gelince; Adli yıl açılış törenlerinin açılışına katılmak istemeyen bir Cumhurbaşkanı ve onu takip eden Başbakan ve benzeri yöneticilerin yaptıkları da tartışma konusu haline geldi.


Demokrasi varsa bu ülkede, elbette birileri çıkıp dozunu kaçırmadan konuşacaktır. Barolar Birliği Başkanı’nın geçen yılki konuşmasında olayların dışına çıkılıp eleştiri dozu kaçmış olabilir. Bu olayın üzerinden bir yıl geçmişten hala yürekte kin ve öfke taşımak yakışık alır mı? Yargıya kızmak, küsmek veya eleştiri yapmak isteyenler, 12 yıldır bu ülkede yargıda görev yapanların yerlerini kendileri belirlemişken, Emniyet teşkilatındaki görevlerde kendileri değişiklikler yapmışken, bugünkü yapılanlara baktığımızda anlamakta zorluklar çekiyoruz.


Saygılarımla…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar