
Ben Türkiye’nin ve dünyanın incisi boğazların gerdanı İstanbul’dan ikinci mekanım olan Mekke’ye geleli 40 yıla yakın oldu.
Hiç böyle görmedim mekkemi, ıssız ve bir o kadarda sakin. Ara sokaklarında bile cıvıl cıvıldı insanlarla doluydu. Birde HAREM’i şerifin civarını düşünün, beyazı, esmeri siyahisi, kısası ve uzunu. Tüm dünyadan yüzlerce binlerce insanla dolup taşıyor ve bir mozaik oluşturuyordu.
Hani nerde bu insanlar. Gördüğümde huzur buldugum tanıdık simalar. Kimisi ihramlı bazısı tuhaf fistanlı mahşeri yürüyüşlerden mahrum şimdi Mekke sokakları.

Sokaklar şimdi dile gelseydi alem susardı ağlamaktan, bir hece bile çıkmazdı titreyen dudaklardan, göz yaşına bogulurdu insanlar. Kaldırımlar bomboş, ışıltısız zaten sokaklar, sessizliğine çare olsaydı ya insanlar, şimdi ucuz bir gece lambasına tutsak sokaklar, kendi buğusunu silemeyecek kadar aciz, suskun insanlar. Kulaklar pas tutmuş, boş yollar sessizliğini isyankar boşluklara taşımış, başıboş uzun caddeler ve ışıklı yollar.
Sanki ölümü bekleyor insanlar, evlerinin önünde cirit atan korkular, bir gölgede kaybolan insanlar. Zaten sessiz sokaklar, gözyaşlarına mahkum kaldırımlar, gece lambalarına tutsak yollar, ardından duyulmayan çığlıklar.

Acı verir meçhuller onursuzca, yalnızlıklar içli içli ağlar yorgunca, sokaklar bilseydi olacakları, yakarmıydı lambalarını, sokaklar bilseydi bunları oynarmıydı yalnızları.