25 Nisan, 2024, Perşembe
DOLAR32.4822
EURO34.9401
ALTIN2434.3
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

Ayakkabımın ipi

Sabah uyandığımda pencereyi açar açmaz dışarıdan buz gibi gelen hava yüzümü buruşturdu, gözlerimi yaşarttı.


Kapıyı açıp dışarı çıkmak istediğimde kapının önündeki su birikintilerinin buz tutmuş halini izledim. Dışarıda don olayı vardı, gecenin karanlığında sular buz tutmuştu.


Ekmek almak için fırına gidecektim, ayakkabımı aradım kapının eşiğinde. Nihayet sert bir meşin parçasını ayak parmaklarımın ucu ile yanıma doğru çekmeye çalıştım. Kaskatı bir çift ayakkabının içine ayaklarımı girdirmeye çalıştım. Olmadı, olmuyordu bir türlü. Ayakkabımın ipi bile buz tutmuştu. Parmaklarım üşüyor, ayakkabımın ipini bir türlü çözemiyordum. Nefesimle parmak uçlarımı ısıtmaya çalıştım, yavaş yavaş hareket etmeye başlayan baş parmağım ile işaret parmağımı birleştirdim, ayakkabımın ipini çözmeye çalışıyordum. Oğlum içerden bağırıyordu; “baba ben de seninle fırına ekmek almaya geleceğim, beni bekle!” ben ne dertteydim, oğlum ne dertteydi.


Nihayet ayakkabımın ipini parmaklarım arasına aldım, kör düğüm olmuş halinden çözmeye çalışıyordum. Uç kısmı iyice dağılmıştı, açmaya çalıştıkça dağılıyordu. Anlaşılan bıçakla kesip düzlemem gerekiyor diye düşündüm. Tam bu sırada, iç kısımda bir yırtık fark ettim, parmağımın ucu ile yırtığın ne kadar olduğunu incelemeye çalışırken, bir de baktım ki, altında bir delik. Ne olmuş bu ayakkabıya, hem yırtık, üstelik altı da delinmiş. Şimdi zamanımıydı bunun! Şu soğuk kış gününde ayakkabımın bana yaptığına bak sen!


Yırtık ve deliği düşünürken, bir yandan da ipteki karışıklığı çözmeye devam ettim. Öylesine kördüğüm olmuştu ki, neredeyse çözmekten vazgeçme noktasına geldim. Sabah sabah aksiliğe bak, sinirlenmemek için sabrımı zorluyordum. Soğuktan üşümeye başlamıştım ama ayakkabımı giyebilmek için de ipini çözmek zorundaydım.


Sinirlerime hakim olmaya çalışarak, sabahın köründe küfür etmemeye özen göstererek birinin ipini çözdüm. Sıra ikincisine gelmişti, ama bunun ipi ondan daha beter karışmıştı. Hani trafikteki sıkışıklık karşısında “Arap saçına döndü”derler ya, benim ayakkabının ipleri de işte öyle bir duruma gelmiş gibiydi.


Parmaklarımı nefesimle ısıtıyor, ardından ayakkabımın ipindeki düğümlenmiş halini çözmeye çalışıyordum. Bir de baktım ki, elimdeki ayakkabının topuğu bir kenarından yarıya kadar erimiş. Yarım topuk ayakkabı ile ben nasıl oluyor da yere sağlam basarak, topallamadan yürüyebildiğimi ve bunun nasıl farkına varmadığımı düşünmeye başladım. Düğümleşen ipi çözmekten vazgeçmiş gibi, topuktaki eriyen kısma kafayı takmıştım. Oğlum geldi yanıma, fırına gitmek için ayakkabısını giymeye başladı ve giydi. Onun ayakkabısında ip olmadığı için rahatlıkla ayağına giymişti. Dış kapıya doğru yürüdü, beni çağırmaya başladı:”Hadi be baba, bir ayakkabıyı  giyemedin mi daha! Yarım saattir ayakkabıya şiir mi yazıyorsun, nerede kaldın?”deyince sinirlerim gerilse de sabah sabah “ya sabır!”demeye başladım.


Tırnaklarımı da yeni kestiğim için ayakkabının düğümlenen kısımları çözebilmem zor oluyordu. Dişlerimle çözmeye kalksam, olmazdı ama birden köydeki çocukluk yıllarımı anımsadım. O zamanlar parmaklarımızla değil, dişlerimizle düğümlenen ayakkabının  ipini çözerdik. Uzatmayayım, mutfaktan bıçağı alıp ayakkabımın ipini kesip attım, sorunu da kökünden çözmüş oldum. Esen kalın…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar