Dün 24 Ocak’tı. Eğer bu ülkede bir gazeteciler günü olacaksa, bu günü en fazla hak eden tarih 24 Ocak olmalı.
Çünkü bu tarih, sadece bir takvim yaprağı değil; gazetecilik adına bedel ödeyenlerin, suskunluğa meydan okuyanların tarihi.
Bir Pazar sabahıydı. Ankara karlar altındaydı, hava zemheri ayazı. İç Anadolu’dan yolu geçenler iyi bilir; o kuru soğuk insanın sadece yüzünü değil, içini de dondurur.
İşte o soğuk sabahlardan birinde, Ankara bir patlamayla sarsıldı. Cumhuriyet gazetesinin cesur kalemi, araştırmacı gazeteciliğin simge ismi Uğur Mumcu, aracına yerleştirilen bir bomba ile katledildi.
O gün, sadece Mumcu’nun değil, basın özgürlüğüne inanan milyonların yüreği de susturulmaya çalışıldı.
Ama 24 Ocak sadece Uğur Mumcu ile anılmıyor.
Aynı tarihte, Türk basın tarihine iz bırakan başka isimler de hatırlanmayı hak ediyor.
İsmail Cem… TRT’nin en genç genel müdürü, Cumhuriyet gazetesinin eski yazarlarından, sonrasında ise politika sahnesinde iz bırakan bir diplomat.
Onu 2007’de kaybettik.
Ve en son dün, Mehmet Ali Birand okulunun en parlak öğrencilerinden Deniz Arman... İyi bir insan, iyi bir gazeteci ve iyi bir Beşiktaşlı… O da göçtü bu diyardan, sessiz sedasız.
Her 24 Ocak, bu isimlerin hatırasını daha anlamlı kılıyor. Eğer bu ülkede bir gazeteciler günü olmalıysa, bu tarih sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda bir hatırlama günü olmalı.
Cesaretin, doğruların peşinde koşmanın ve kalemiyle dünyayı değiştirmeye çalışanların günü.
Ve bu gün, hiç şüphesiz, 24 Ocak olmalı.
Ne dersiniz?
Yorum Yazın