18 Nisan, 2024, Perşembe
DOLAR32.5041
EURO34.8631
ALTIN2479.2
Mustafa BARDAK

Mustafa BARDAK

Mail: [email protected]

12 Eylül ve….

Türkiye’de demokrasinin rafa kaldırıldığı, askeri darbe ile dikta bir rejimin başlangıcı 12 Eylül’ün üzerinden 37 yıl geçti.

1980’de demokrasiyi rafa kaldırıp, darbe yapan Kenan Evren, yıllar sonrasında  televizyonlara çıkıyor, pişman olmadığını söyleyebiliyor.

12 eylül olayları ile ilgili hesap soracağını söyleyen siyasiler konuşmaları ise somut davaları sonuçlandıramıyor! 

Nihayetinde 12 Eylül darbesinin başı hayata gözlerini kapatırken, arkasından cenazesine katılanların insanların sayıları ile ölümü ile ilgili haberlerin sayılarını hep birlikte izledik.

İktidarın başlattığı 12 Eylül darbesi ile ilgili soruşturmalar, zaman aşımına uğruyor, ama 37 yıl önce insanların mağduriyetleri, “yaşı büyütülüp idam edilen Erdal Eren” ve diğer idam edilen gençlerimiz ile sakat kalanların açtıkları davalar ne oldu?

Darbenin başındaki bazıları öldü,  bazıları “yaş nedeni ile” bir kenara bırakıldı (!), sonuçta yaşanan olayların davası da bitti (!) diyebiliriz.

12 Eylül 1980 darbesini yaşayanlardan biriyim. O zaman Hakikat gazetesinin Genel Yayın yönetmeni olarak çalışıyordum. 12 Eylül sabahı askerler gelip köydeki baba evimden beni alarak şu anki Garnizon komutanlığına götürdüler.

Benimle birlikte, Hakikat gazetesinin sahibi Mehmet Öküzcü, Osmaniye gazetesi sahibi Ali Rıza Karadağ, 7 Ocak gazetesi sahibi Cemal Şenadam ve diğer yerel gazetelerin sahip ve yazı işleri müdürlerini bodrum katta bir yerde topladılar.

Bir Başçavuş bizlerin önünde dikili ayak, konuşma yapıyor, yerel gazetelerin ikinci bir emre kadar çıkarılamayacağını, sokağa çıkma yasağının olduğunu anlatıyordu.

Sokağa çıkma yasağının bulunduğu bir ilçede nasıl gazete çıkarılabilirdi! Ayağa kalktım; “Sokağa çıkma yasağı var diyorsunuz, bizler sokağa çıkamayacağımıza göre gazeteleri de çıkaramayacağız demektir! Bunu mu demek istiyorsunuz?”diye konuştum.

Başçavuş, o anda avuçlarını açarak yüzüme tokat vurmaya çalıştığı sırada Ali Rıza Karadağ abi, kollarını gererek; “Bu çocuk daha, askere bile gitmemiş, vurma buna!”diye tepkisini gösterdi.

Garnizon Komutanlığından çıkarken sokaklarda sadece askeri araçlar görebiliyorduk. Yollar sakindi, bazı sokaklarda kedi ve köpekler rahatlıkla dolaşma zamanı bulmuş gibiydiler.

Yapılan konuşmaların ve bize iletilen uyarıların ardından Garnizon Komutanlığı’ndan yola çıktık. Dereobası köyündeki evime gidinceye kadar bir çok yerde askerler durdurup sokağa çıkma yasağını anlatırken, ben de her defasında gazetelerin çıkmaması gerektiği uyarısı için götürüldüğümüzü ve Garnizon Komutanlığından geldiğimizi anlatmaya çalıştım.

Sokağa çıkma yasağının kalkmasının ardından yine bizler çağrıldık, gazetelerin çıkabileceği, ancak baskıya girmeden önce Garnizon komutanlığına götürülüp inceleneceği bildirildi.

Elle dizgi ve tipo baskı yapılıyordu o zaman. Harf yetersizliği vardı. Gazetenin bir sayfasını hazırlıyor, bir tane basıp Garnizon Komutanlığına götürüp görevli Komutana okutturup, “okundu” kaşesini bastırdıktan sonra gelip gazeteyi basıyorduk.

İkinci sayfa için yine aynısını yapıyorduk. Gazeteler 2 sayfa çıktığı için, matbaaların kasasındaki harfler 2 sayfayı da dizecek sayıda olamadığından, sayfaları bastıktan sonra dağıtıp diğer sayfaya geçmek zorunda kalınıyordu.
 
Hakikat gazetesinde; “Atatürk ve Devrimleri” konulu şiir yarışması düzenleyecektim. Duyuruyu yazdım ve Garnizon komutanlığındaki komutanın yanına gittim.

Baskı öncesi yapılan inceleme sırasında, Komutan; “Devrim” sözcüğünün üzerini çizerek; “Ne yani, ne demek istiyorsun! Biz devrim mi yaptık!?”diye bana bağırmıştı. Komutan “Devrim” sözcüğünün yerine “İnkılap” yazmamı istemişti. Matbaaya gelip gazetede bu değişikliği yaptıktan sonra baskıya girebildiğimizi hiç unutmuyorum.

12 Eylül 1980 Askeri darbe  ile; 650 bin kişi gözaltına alındı, 2 milyona yakın insan fişlendi. 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi. İdamla cezalandırılan 50 kişi acımasızca asıldı.

171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 144 kişi cezaevlerinde öldü. 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu’nun 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı. Binlerce insan siyasi mülteci olarak ülkesini terk etmek zorunda bırakıldı. Gazeteciler, öğretim üyeleri, öğretmenler öldürüldü. 

O günleri yaşayanlara bunları anımsatıp üzmek istemezdim ama, yaşamayanlar belki bir ders alabilirler mi diye yazmak istedim. Mutlu günler dileklerimle….
 

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar