Türkiye’de her yıl yüz binlerce iş kazası meydana gelmekte ve bu kazalar sonucunda yüzlerce emekçi hayatını kaybetmektedir.
Türkiye’de her yıl yüz binlerce iş kazası meydana gelmekte ve bu kazalar sonucunda yüzlerce emekçi hayatını kaybetmektedir. Bu acı tablo, iş kazalarını önlemede işveren sorumluluğunun ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. Türk iş hukuku da bu konuda işverene önemli yükümlülükler yükleyerek çalışanların korunmasını amaçlar. Peki, iş kazası tam olarak nedir? Bir kaza olduğunda işveren hangi durumlarda sorumlu tutulur ve hukuken ne tür sorumluluklar doğar? Bu kısa blog yazısında, güncel hukuki bilgiler ışığında iş kazasının tanımını, işverenin alması gereken önlemleri ve Yargıtay kararlarıyla desteklenen sorumluluk türlerini (kusur sorumluluğu, objektif sorumluluk gibi) sade bir dille ele alacağız.
İş Kazası Nedir?
İş kazası, basitçe söylemek gerekirse, işçinin çalışma sürecinde veya işin yürütümü nedeniyle yaşadığı, bedensel ya da ruhsal zarar veren beklenmedik olaydır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda iş kazası kavramı ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Buna göre iş kazası; işçinin işyerinde bulunduğu sırada veya işverenin işiyle ilgili bir görevi ifa ederken meydana gelen ve sigortalıyı bedenen ya da ruhen zarara uğratan olayları kapsar. Örneğin, fabrikada makine kullanırken meydana gelen bir yaralanma ya da işe giderken servisin kaza yapması birer iş kazası olarak kabul edilir. Yargıtay içtihatları da genellikle kavramı geniş yorumlayarak, sınırda kalan durumları bile işçi lehine iş kazası kapsamında değerlendirme eğilimindedir. Bu sayede, işçilerin hakları ve işverenlerin sorumlulukları olası tüm çalışma kaynaklı kazaları içine alacak şekilde belirlenmektedir.
İşverenin Yükümlülükleri ve Alması Gereken Önlemler
Türk iş hukuku ve özellikle 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverene çalışanların iş sağlığı ve güvenliğini sağlama konusunda geniş sorumluluklar yükler. İşveren, işçilerin beden ve ruh bütünlüğünü korumak için aklın ve bilimin gerektirdiği her türlü önlemi eksiksiz almak, gerekli araç ve gereçleri bulundurmak, kişisel koruyucu ekipmanları sağlamak ve bunların kullanımını denetlemek zorundadır. Ayrıca çalışanlara düzenli eğitim vermek, işin yürütülmesi sırasında doğabilecek tehlikeleri önceden değerlendirmek (risk analizi yapmak) ve acil durum planları hazırlamak da işverenin temel yükümlülüklerindendir.
İşveren, tüm bu önlemlere ek olarak, meydana gelen bir iş kazasını derhal kolluk kuvvetlerine bildirmeli ve en geç üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) resmi bildirimde bulunmalıdır. İş kazası sonrasında yapılacak bu bildirimler, işçinin hakları ve sigorta işlemleri açısından büyük önem taşır. İşveren, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki yükümlülüklerini hiçbir mazeret ileri sürmeden yerine getirmek zorundadır; sektörün gelenekleri, maddi imkânsızlıklar veya tecrübesizlik gibi bahaneler sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Aksi takdirde, alınmayan her önlem iş kazası durumunda işverenin aleyhine değerlendirilecek ve işveren ciddi hukuki sonuçlarla yüzleşecektir. Gerçekten de bu yükümlülüklerin ihlali, meydana gelen kazalarda işverene hem tazminat ödeme yükümlülüğü doğurur, hem de İSG Kanunu uyarınca idari para cezaları ve gerekirse işin durdurulması gibi yaptırımlara yol açabilir. Aksi takdirde, alınmayan her önlem iş kazası durumunda işverenin aleyhine değerlendirilecek ve işveren ciddi hukuki sonuçlarla yüzleşecektir. Bu süreçte bir iş hukuku avukatı ile çalışmak hak kayıplarını önler.
Kusura Dayalı Sorumluluk (İşverenin Kusur Sorumluluğu)
Genel kural olarak iş kazalarında işverenin sorumluluğu kusura dayalıdır, yani işverenin bir ihmalinin veya yükümlülük ihlalinin bulunması halinde devreye girer. Yargıtay’ın son yıllardaki kararları da işverenin sorumluluğunun hukuki temelinin kusur sorumluluğu olduğunu vurgulamaktadır. Burada “kusur”, işverenin yasa ve mevzuatla belirlenmiş yükümlülüklerine aykırı davranması, kısaca gerekli önlemleri almamış olması anlamına gelir. İşveren, sadece kanunlarda açıkça yazılı kuralları değil, aynı zamanda güncel teknik ve bilimsel gereklere göre alınması gereken tüm makul tedbirleri de yerine getirmelidir. Örneğin, mevzuatta açıkça yazmasa bile yeni bir teknolojik güvenlik ekipmanı varsa ve ciddi riskleri önleyebilecekse, bunu sağlamak da işverenin sorumluluğundadır. Bu denli geniş kapsamlı önlemlerin alınmaması, iş kazası meydana geldiğinde işverenin kusurlu sayılması sonucunu doğurur ve oluşan zararın işverence tazmini gerekir.
Hukukumuzda “kaçınılmazlık ilkesi” adı verilen bir kavram da bulunmaktadır. 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesine göre, bir iş kazası mevcut bilim ve tekniğin öngördüğü tüm tedbirler alınmış olmasına rağmen meydana gelmişse, yani gerçekten önlenemez nitelikte ise, bu durum kazanın “kaçınılmaz” olduğu şeklinde değerlendirilir. Kaçınılmaz kabul edilen olaylarda işverene kusur izafe edilmeyebilir. Ancak, uygulamada işverenin sorumluluktan kurtulması oldukça istisnaidir. Zira işverenin alınması gereken herhangi bir tek bir önlemi dahi almamış olması, artık kazanın kaçınılmaz sayılmasını engeller. Başka bir deyişle, eğer kazanın meydana gelmesinde en ufak bir ihmal veya alınmamış bir önlem söz konusuysa, artık o olay için kaçınılmazlıktan bahsedilemez ve işveren kusurlu olarak sorumlu tutulur. Nitekim Yargıtay kararlarında da, gerekli özeni göstermeyen işverenin “kaçınılmazlık” iddiasına sığınamayacağı vurgulanmıştır. Sonuç olarak, iş kazalarının büyük çoğunluğunda işverenin en azından kısmen kusurlu olduğu kabul edilmekte ve kusur sorumluluğu kapsamında maddi ve manevi tazminat yükümlülüğü doğmaktadır.
Kusursuz (Objektif) Sorumluluk Halleri
Bazı durumlarda yasa ve yargı içtihatları, işverenin kusuru olmasa bile sorumluluk üstlenmesini öngörmektedir. Bu tür kusursuz sorumluluk hallerinde işveren, tüm özen yükümlülüklerini yerine getirmiş olsa dahi, kanunun belirlediği özel sebepler dolayısıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulur. Türk Borçlar Kanunu, tehlikeli işletme faaliyetleri ve çalışan istihdamı konularında bu tip objektif sorumluluk halleri getirmiştir. Örneğin, “adam çalıştıranın sorumluluğu” (TBK m.66) uyarınca bir işçinin zarar görmesine, işverenin başka bir çalışanının kusuru sebep olmuşsa, işveren kendi kusuru olmasa bile bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Yani bir işçi, iş arkadaşının hatasıyla kaza geçirirse, hukuken işveren devreye girerek zararları üstlenir.
Bir diğer önemli kusursuz sorumluluk türü ise “tehlike sorumluluğu”dur. Eğer işyerinin mahiyeti veya yapılan işin niteliği gereği ciddi bir tehlike arz eden bir faaliyet söz konusuysa, bu faaliyetten doğan kazalarda işverenin sorumluluğu kusura bakılmaksızın gündeme gelebilir. Kanun koyucu, çok riskli ve tehlikeli işlerde, işveren tüm önlemleri almış olsa bile bazı zararların “işin doğası gereği” ortaya çıkabileceğini öngörmüştür. Bu nedenle, tehlike prensibine dayalı objektif sorumluluk kapsamında, özellikle büyük risk taşıyan sektörlerde meydana gelen iş kazalarında işveren sorumluluktan kurtulamayabilir. Yargıtay kararları da bu yöndedir: Örneğin Yargıtay, maden ocakları veya patlayıcı madde üretimi gibi yüksek tehlike ihtiva eden işlerde gerçekleşen kazalarda, işverenin her türlü özeni göstermiş olsa bile sorumluluktan kaçınamayacağını ifade etmiştir. Ancak elbette, eğer meydana gelen zarar işyeri faaliyetiyle tamamen ilgisiz, beklenmedik bir sebepten kaynaklanmışsa (yani işle ilgili uygun illiyet bağı yoksa), bu durumda işverenin sorumluluğuna gidilemeyebileceği de belirtilmektedir.
Özetle, kusursuz sorumluluk hallerinde kanun, toplum ve çalışan güvenliği yararına, işverenin kusuru bulunmasa bile belirli şartlarda onu sorumlu tutar. Bu da iş kazaları açısından işverenin yükümlülük alanını daha da genişletmektedir.
Sonuç
Sonuç olarak, iş kazalarında işveren sorumluluğu Türk iş hukuku bakımından hayati bir öneme sahiptir. İşverenler, yürürlükteki mevzuat ve Yargıtay kararları doğrultusunda, çalışanlarını korumak için bilimsel ve teknik tüm imkânları kullanarak gerekli önlemleri almak zorundadır. Bu yükümlülüklerin ihmal edilmesi durumunda, meydana gelebilecek kazalarda ilk hesap sorulacak kişi işveren olacak ve hukuki, idari hatta cezai açıdan çok geniş kapsamlı sorumluluklarla karşılaşacaktır. İşverenin yapması gereken, işyerinde güvenli bir çalışma ortamı tesis etmek, riskleri proaktif şekilde yönetmek ve olası tehlikeleri en aza indirmektir. Unutulmamalıdır ki, güvenli bir çalışma ortamı sağlamak sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda hem işçinin hayatını koruyan hem de iş verimini arttıran akılcı bir yatırımdır. İş kazalarını önlemek, sonuçlarıyla uğraşmaktan her zaman daha kolay ve insancıldır. Dolayısıyla işverenlerin, iş kazası riskine karşı sorumluluklarının bilincinde olarak hareket etmeleri, hem kendi hukuki güvenlikleri hem de çalışanların sağlığı açısından vazgeçilmezdir.
Yorum Yazın