
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partinin Ankara Anıtpark’ta başlattığı ve 24 saat sürecek Eğitim Maratonu etkinliğinin açılışında konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partinin Ankara Anıtpark’ta başlattığı ve 24 saat sürecek Eğitim Maratonu etkinliğinin açılışında konuştu.
Özel, etkinliğin uzun süredir Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş ve Gölge Milli Eğitim Bakanı ile bakan yardımcılarının emek verdiği bir çalışma olduğunu belirtti.
Özel, "Milli eğitim ile ilgili tüm konuların ele alınacağı, adına eğitim maratonu dediğimiz bu etkinlik, dünya siyaset tarihinde yerini alacak özgün bir etkinlik olarak Anıtpark’ta başladı," dedi.
Etkinlik için yer belirleme sürecinde TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başlangıçta destekleyici olduğunu ancak daha sonra tutum değişikliği yaptığını ifade eden Özel, "Başlangıçta Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da bu fikri desteklemiş ve 'Bu kürsüyü Meclis’in yanına kuralım, özgürlük kürsüsü olsun' demişti.
Ancak son anda İçişleri Bakanı ve Ankara Valisi’nin talimatlarıyla parkın etrafı bariyerlerle çevrildi," şeklinde konuştu.
Özel, "Milli Egemenlik Parkı’na kurulabilecek pek çok yer var. Biz Anıtpark’a geldik ve buraya kurduk.
24 saat boyunca eğitim politikaları ile ilgili tüm konular burada konuşulacak. Ancak bu kadar barışçıl ve çözüm odaklı bir etkinliği engellemeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız," dedi.
Devletin polisine Anayasa'ya aykırı emirler verildiğini belirten Özel, "Bahaneleri ise hayvanseverlerin orayı ele geçireceği.
CHP olarak kim hakkını arıyorsa, hayvanseverlerin mücadelesine destek veriyoruz. Hayvan hakları yasası adı altında getirilen katliam yasasına ve kadının soyadını kullanması konusundaki dayatmalara karşı kırmızı alarmdayız.
Meclis’te ve sokakta mücadele vermekteyiz," ifadelerini kullandı.
Özel’in konuşmasından satırbaşları şöyle;
“Herkes şunu bilsin ki karşımızdaki zihniyet sözden korkmaktadır. Müzakereden korkmaktadır.
Karşımızdaki zihniyetin bildiği şey, sözün karşısına bariyer koymaktır. Düşüncenin karşısına polis dikmektir.
Tartışmak yerine tartaklamayı tercih eden bu zihniyeti CHP aklı, yüreği, zihni ve bedeni ile dize getirecektir. Kimse merek etmesin.
Tam bir gün sürecek, bugün saat 10.00’da burada başladı. Yarın sabah saat 10.00 olana kadar burada her dakika, her saniye, bu kürsüde birileri çıkacak, milli eğitimin sorunlarını, eğitim politikalarının sorunlarını konuşacak.
Bu bazen CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı, kendi alanının milli eğitim politikalarına temas eden ya da onlardan etkilendiği yönlerini konuşacak ve tartışacak.
Sendikalar gelecek, sendikaların sayın genel başkanları gelecek. Eğitim emekçilerinin hakları ve milli eğitim politikalarına yönelik kurumsal görüşlerini dile getirecekler.
Türkiye’nin dört bir yanından akademisyenler gelecek. 10 dakika kendine ayrılan sürede ömrü boyunca verdiği emek, mücadele, yaptığı bilimsel çalışmaların imbiğinden damıttıklarını bu kürsüde kayda geçirmek üzere buraya gelecekler, onlar konuşacaklar. Veliler konuşacak. Eğitim alanında örgütlü dernekler, sivil toplum kuruluşları konuşacak.
Her saat başında yine bu milli eğitim maratonunun hayata geçirilmesi için büyük emek veren Suat Özçağdaş, yardımcıları, bu konuda birlikte çalıştıkları geniş ekibin, başlatan, yönlendiren, özetleyen katkılarıyla bu kürsüde olacaklar. Tam gün hiç susmadan milli eğitim konuşacağız. Eğitim konuşacağız. Çocuklarımızın geleceğini konuşacağız.”
“Ne oluyor? Türkiye orta gelir tuzağına sıkışmış durumda. Nedir orta gelir tuzağı? Bir zorluk var.
Milli geliriniz belli bir noktadan sonra artmıyor, artamıyor. Neden? Doğrudan yaşadığımız bir şeyi anlatalım.
Bugün asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Böyle bir kıskacın içindeyiz. Açmazın içindeyiz. Bugün dolar kuru bizim için çok yüksek.
İhracatçı için çok düşük. Böyle bir açmazın içindeyiz. Bu açmaza nasıl düşersiniz biliyor musunuz? Sizin ihracattan anladığınız basma üretmek, fason kot üretmek, penye üretmekse rekabet sırasında Mısır’daki asgari ücretle yarışmanız lazım.
Mısır’daki asgari ücret o düzeyde olunca, siz burada dışarıdaki rekabeti yapmak için insanlara hak ettikleri asgari ücreti vermezsiniz ya da dolar yurtdışına ihracat yaparken eğer bu fiyatlardaysa, dolar bazında Hindistan’dan ucuz penye üretmeniz lazım.
Böyle bir sıkıntı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Çaresi ne? Çaresi bunları 30-40 yıl öncesinde bırakıp bugünlerde Ar-Ge, inovasyona dayalı yüksek katma değerli ürünleri üretip ihraç ederseniz, o zaman rakibiniz Finlandiya’daki asgari ücret.
Finlandiya’daki asgari ücret kadar asgari ücret verseniz de ürününüz fiyat dezavantajı yaşamıyor. Çünkü oradaki asgari ücretli telefon üretiyor, çip üretiyor.
Verdiği asgari bunun dört katı ama maliyette sizin maliyetiniz onu referans aldığınızda hiç sorun olmuyor. O zaman işte milli gelirler bugün Türkiye’dekinin 4-5-7 katı olabiliyor.
Ama siz oraları aşamazsanız, dönüyorsunuz, Türkiye’dekinin de gerisinde milli geliri olan ülkeleri ekonomi bakanı gibi gösterip, en düşük asgari ücret bizde değil bizden kötü Eritre, Çad, Sudan var. Ne var efendim, onlara bakın. İleriye niye bakıyorsunuz diyorsunuz. Sizi layık gördükleri yer oralar oluyor.”
“Orta gelir tuzağından kurtulmanın yolu, orta eğitim tuzağından kurtulmaktan geçer. Bugün siz bütün öğrencileri kendi tercihlerine göre planlamadan, ölçemeden, doğru yönlendirmeden hatta yönlendirmeyi de sadece telkin değil yetkinliğine göre, notlarına göre, yaşadığı coğrafyaya göre ve sanayinin beklentilerine göre gerçekten yönlendirici şekilde karar vermezseniz, Devlet Planlama Teşkilatınız, Sanayi Bakanlığınız ve Milli Eğitim Bakanlığınız birbiri ile konuşan politikalar üretmiyorsa, 24 yaşında 100 binlerce işsiz mühendisiniz olur.
Ama eli tornavida tutan, kontrol kalemi tutan, 16 yaşından beri, 15 yaşından beri eğitilmiş, 20 yaşında iş hayatında, meslek lisesinden sonra belli bir süre üniversitede teknik eleman olarak eğitim görmüş, hani ara eleman diyorlar ya, bugün yüksek teknolojili üretim yapmak isteyenlerin, yüksek katma değerli üretim yapmak isteyenlerin aradığı aranan elemanları yetiştirmezseniz, sizinkiler ya bir yerde penye dikiyorlar.
Ya da üniversitenin bahçesinde geleceğin işsizleri mühendislik fakültesi adayları olarak bekletiliyorlarsa, işte orta eğitim tuzağı sizi orta gelir tuzağına düşürür.
Bu yüzden bir an önce ülkemizi AKP’nin hepimizi düşürdüğü orta demokrasi tuzağından kurtarmak lazım. Yani milli eğitimin sorunlarını konuşulmasını, hayvan hakları yasasının protestosundan korkup, Ankara’nın başka bir köşesine yollayacak akıl devlete egemen oluyorsa, orada bir orta demokrasi tuzağı var. Siz oyu verin, bir kişiyi seçin, gerisine karışmayın.
Rektörü o atayacak. 20 sene, 50 sene önce bile üniversitede rektör seçimi varken, konuşuluyorken, bakanı da o atayacak, genel müdürü de o atayacak. Futbol Federasyonu’na seçim yapılacak, onun bile kim olacağına o karar veriyorsa, işte orta demokrasi tuzağı budur.
Bu orta demokrasi tuzağı bir kişinin seçilip, 5 yıl boyunca ondan hiç hesap sorulacak mekanizmaların olmadığı, parlamentonun bütün yetkilerinin budandığı, devamında dön dolaş şekli bir demokrasi, denetimsiz bir ülke, üzerinde ortaklaşılan politikalar yerine, sürekli kendi içinde bile didişen bir bakanlığın bizi getirdiği nokta bunan ötesi olamazdı.”
“Kürsüyü atanmayan öğretmenleri selamlamadan bırakmayacağım. 2002 yılında iktidara geldiklerinde 68 bin öğretmen vardı, atanmamış. Sayın Erdoğan, rahmetli Ecevit’e yüklenip dururdu. Derdi ki madem atamayacaksın, neden okuttun. Şimdi o haklı sorunun, o gün verilemeyen 68 bin cevabı vardı.
Bugün verilemeyen 1 milyon cevabı var. 1 milyon evladımız okutuldu, atanmıyor. Madem atamayacaktın, neden okuttun sorusu duruyor. Ama şu anda bu Cumhuriyet tarihinin en sorunlu, bizzat kendi zihniyeti sorun olan bakanı, hiçbir soruna çözüm bulmadı. Atanmayan öğretmen sorununu kökünden çözüyor. Ne yaparak çözüyor? Diploma hırsızlığı, yankesicilikle çözüyor.
1 milyon öğretmenin diplomasını çalıp götürüyor. 1 milyon unvanı öğretmen olan, lisede çalışmış, sınava girmiş, üniversiteyi kazanmış, dört yıl okumuş, bitirmiş, öğretmen unvanını almış kişiyi öğretmen adayı unvanına döndürüyor. Ben bir milli eğitim akademisi kuracağım. Oraya ihtiyaç kadar alacağım. İki yıl eğitip mezun edeceğim diyor.
Yani yeni baştan önlerine bir eğitim, bir bariyer, bir sınav koyuyor. Peki kaç kişi alacaksın? Efendim, planlanan kadar alacağım. Mehmet Şimşek’e soruluyor. Kaç öğretmen? Ne kadar emekli olursa, bu sene 20 bin, seneye belki 24 bin. 1 milyon kişi bekleyecek, diplomaları hiçbir işe yaramadan, 20 bin, 20 bin. Bugünkü hesaba göre hiç öğretmen mezun etmesek, 50 yıl bu bekleyen öğretmenler göreve gelecekler, ancak ondan sonra yeniden öğretmen ihtiyacı olacak.”
“Burada biliyorum ki uzun uzun ÇEDES tartışılacak. Tam bir çağdışılıktır, tam bir geri kafalılıktır. Tam pedagoji bilmezlik, tam çocuklar için travmatik bir sürecin tetiklenmesidir. 24 saat boyunca burada yapılacak, birbirinden değerli, etkili değerlendirmeleri not alacağız, kayda alacağız.
Bu 24 saatlik maratonu takip edenler ve edemeyenler için özetini, çıktılarını, geliştirilmesi gereken alanlar varsa onlarla birlikte yaparak, bu 24 saati Türkiye Cumhuriyetinin tarihine, yapılan yanlışları anlattığımız bir şerh olarak düşeceğiz. Ama esas gelecekte yapacağımız doğruların başlangıç noktası olarak not edeceğiz.
Kaydedeceğiz. Üzerinde çalışacağız. Ben biraz önce söylediğim gibi ismi de kendilerine ait, bizim gölge milli eğitim bakanlığımız, bakanlık görevinde Suat Özçağdaş var. Ama birazdan isimlerini ve görev alanlarını tek tek anacağı yardımcıları var. Arkalarında temas ettikleri çok önemli kadrolar, güç aldıkları, bilgi aldıkları, destek aldıkları çok önemli kadrolar var.
Yine birlikte çalıştığımız sendikalar, sivil toplum örgütleri var. Onlarla birlikte bu milli eğitim maratonunun açılış koşusunu benim yapmamı istediler. Ben sembolik açılışını yaptım. Şimdi maratonu sürdürmek üzere ki bu herhalde bayrak yarışı şeklinde koşulacak bir maraton olarak da özgün bir formata sahip. Ben kendim çok küçük yaşlardan beri maraton koşmaya meraklı olan, bu sene o güne kurultay denk gelmeseydi üçüncüsünü bitirmeyi planladığım, iki kez İstanbul 42 kilometrelik İstanbul Maratonunun bitirmiş birisi olarak bu eğitim maratonunun açılışını yapmaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
Şimdi Sayın Suat Özçağdaş bayrağı devralmak ve maraton koşusunu sürdürmek üzere kürsüye geliyor. Ben kendisini kürsüye davet ediyorum. Buyursun, gelsin.”
“Ben kendisini dinledikten sonra, yavru vatan değil kardeş ülke Kıbrıs’a, 50 yıl önce bugün Bülent Ecevit’in ağzından duyduğumuz ‘Biz adaya savaş götürmek için değil Türklere de Rumlara da barış götürmek için gidiyoruz. Bütün çabalarımıza rağmen diplomasi sonuç vermemiştir. Ayşe tatile çıkmıştır’ diyerek Mehmetçiğin Kıbrıs semalarından paraşütle inmeye başladığı dakikalarda Kıbrıs’a barışı müjdelemişti.
Biz bugün Kıbrıs’a, 50 yıldır Kıbrıs’a emek veren, CHP’nin, Kıbrıs Türklerinin yanında olan CHP’nin, rahmetli Bülent Ecevit’in anısının önünde saygı ile eğilerek, sevgili genel başkanımız Altan Öymen ile birlikte, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın ile birlikte, o günkü kabinede bulunan, o kararın altında imzası bulunan Önder Sav ile birlikte, sağlık mazereti yüzünden gelemeyen ama yüreği orada olan Erol Çevikçe’nin de selamlarını götürerek, Kıbrıs’a İngiltere’de barışı arayan müzakerelerde sonuç alamayınca Bülent Ecevit‘e telefonu kaldıran Turan Güneş’in, rahmetli Turan Güneş’in, ‘Olmadı. Ayşe tatile çıkabilir’ deyip Mehmetçiği Kıbrıs’a götüren o parolayı söylediği cümledeki biricik kızı Ayşe Ayata ile birlikte Kıbrıs’a gidiyoruz.
Kardeş vatana selamlarınızı götürüyorum. Bu kürsüyü Türkiye’nin geleceğine şekil verecek milli eğitim politikalarının doğrularını konuşmak, sadece eleştirmek değil yön göstermek ve gelecekte bu işlerin nasıl doğru yapılacağını tartışmak, tartıştırmak, bu tartışmaları başlatmak üzere CHP’nin Gölge Milli Eğitim Bakanı Suat Özçağdaş’a bırakıyorum.
Bu eğitim maratonu başarılı olacaktır. Sonuca ulaşacaktır.
Buna katkı sağlayacak her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Kolay gelsin, başarılar diliyorum.”

Yorum Yazın