Her insanın; kalbi, yüreği ve kendisine yön veren aklı vardır. İnsan aklını kullanarak hareket eder, yüreğinin sesini dinleyerek konuşur ve beyninden geçenleri değerlendirir.
Karşımdaki insanın, benim görüş ve düşüncelerime saygılı olduğu noktaya kadar, kendisine saygılıyım. Ortak bir noktada buluşur ve çözüm yollarını birlikte bulabileceğimizi düşünürüm. Kendisinin doğruluğunda iddia edip, ısrarla karşısındakini küçümseyen ve yanlış yolda olduğunu söyleyenlerin bakış açılarında “uzakta kumandalı-çıkarcı anlayış”sezinlerim.
Yazılarımda kimseye akıl vermek gibi bir niyetim olmayıp, olayları gözlemlerken eksik, aksak ve hatalı yönlerinin bulunduğunu; doğruyu bulabilmek adına farklı önerilerimi sunarım.
Dünyada yaşayan insanlar olarak çok önemli bir salgın tehlikesi ile mücadele sürecinden geçiyoruz. Canları kaybediyoruz, salgınla başa çıkabilme de çözüm yollarını arıyoruz. Tüm dünya insanları milliyetleri, inançları, renkleri, cinsiyetleri arasında ayrımsız olarak Koronavirüs’e karşı kenetlenmiş durumda.
Türkiye olarak bu salgını önemsedik ya da önemsediğimiz devletimizi yönetenler tarafından sık sık vurgulandı. Ülkemizdeki ilk ölümün ardından geçen bir aylık süreçte günlük 200’lerin üzerindeki can kayıplarımız, bir ayın sonunda 200 rakamının altında seyretmeye başlaması bizleri sevindirdi.
23 Nisan günü, TBMM’nin kuruluşunun 100. Yıldönümü ve Ulusal egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladık. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İlk Meclis binası Cuma namazı sonrasında, Kuran-ı Kerim okunup, dualarla açmıştı. (Kaynak: TRT-1; Ya İstiklal, Ya ölüm!” dizisi finali)
Günümüzde Atatürk’e karşı olanlara sormak isterim; 23 Nisan 1920’de Atatürk’ün açtığı TBMM’nin “dualarla açıldığı” bilgisini neden inkar ediyorsunuz!?
Bu yıl ki 23 Nisan programındaki Anıt Kabir ziyareti sırasında, sosyal mesafe kuralına uyularak, maske takılıp Ata’nın huzuruna çıkıldı. Tüm katılımcılar maske takarken, sadece TBMM Başkanı Mustafa Şentop’ta maske olmaması dikkatleri çekti! Ayrıca; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın törene katılmamış olması da insanlar arasında değişik yorumlara neden oldu.
Yeni kurulan DEVA Partisi Genel Başkanı, 23 Nisan mesajında “Atatürk” ismini anmamış olması tepki görünce, mesajını düzeltmek zorunda kalmış!
Fitne, fesat, insanları görüşlerinden dolayı ötelemek, kendiniz gibi düşünmeyenleri dışlamak gibi hareketler; bırakın İslam dinine inanları, diğer dinlerin anlayışında bile kabul edilemez!
İnsanların yaşadıkları süreçte; “takiyye yapmadan” doğruları konuşarak ve savunarak görüşlerini kamuoyu ile paylaşmaları beklerim.
Rahmetli Şairimiz Can Yücel’in şiirlerindeki bazı sözcükleri “Küfür” olarak tanımlarız. Ya da “Nü” resimleri yapan ressamların eserlerini “Cinsellik” olarak değerlendiririz. Şair ve Ressam sanatsal eserlerini ortaya koyarken eleştiriyoruz, ama bu ülkeyi yönetenlerin TV ekranları karşısında rakiplerine karşı söyledikleri; “Şerefsiz, adi, zürriyetsiz, v.b…”sözler karşısında yakışık alıp almadığını denen düşün müyorsunuz!?
Bu son günlerde bile hala bu ülkede siyasi rakipler arasındaki “küçümseme, iftira, öteleme…”gibi tümcelerin kullanılması halkımızı derinden üzüyor.
Kimse, kendisini bir başkasının yerine koymadan görevini yerine getirmelidir. Kimse, kimse için merdiven basamağı değildir!
Türk milleti çok “tiyatrolar izledi!” sahne yorumlarını da nasıl yapacağını bilir! Saygılarımla..
